Sesi ile yaşadı. Sessiz öldü.. Aslında o Tıp doktoruydu. ’Beşiktaşlı Atatürk’ adlı kitabı yazdı. Federasyon başkanlığı teklifini “Ben gazeteci kalacağım” diyerek reddeden adamdı o.. Bab-ı Ali efsanesi Cemil Özyıldırım’dan tarihe düşülen notlar

Sesi ile yaşadı
Sessiz öldü !..

91 yıllık yaşamına Tıp doktorluğu, Gazetecilik, Spor Spikerliği, Kulüp Başkanlığı, Sendika Başkanlığı, Federasyon Başkanlığını sığdıran, Atatürk’ün Beşiktaşlı olduğunu iddia ederek ’Beşiktaşlı Atatürk’ başlığı ile yazdığı bir kitaba imza atan Necati Karakaya, ardında derin izler bırakarak dünyaya veda etti.
Hayatında meşin topun ayağına değmediğini belirten Necati Karakaya, futbol sevgisinin kendisine Feriköy’de aşılandığını söylüyordu:

‘’Feriköy kulübünün adı Harbiye Yılmaz’dı. Harbiyelilerin kulübüydü. Askerler idmana gelirdi, Çocuktum, onların pabuçlarını taşırdım.
Böylece futbola karşı sevgim başladı. 12-13 yaşlarında iken Gündüz Kılıç’ın pabuçlarını da çok taşıdım.
Ali Sami Yen stadının olduğu yerde idman yaparlardı. Kapıda beklerdim.
Gündüz Abi geldiği zaman pabucunu alır, onunla birlikte içeri girerdim.
Pabuçları malzemeci getirmezdi.
Tramvayla gelirler, pabuçlarını ellerinde taşırlardı.
Öylece Gündüz Abi’ye de hayranlığım başladı.
Lisedeyken İstanbulspor kalecisi Turan, Nafi, Nuri gibi, birinci ligde oynayan sınıf arkadaşlarım vardı.
Şeref Stadındaki maçları Yahya Efendi dergâhından seyreder, belirli bir saatten sonra stadın kapıları açılınca içeri girerdim.
1950 yılında Tıp Fakültesinde okurken Milli Türk Talebe Birliği Spor Bürosu’nun başkanı seçildim.
Giriş kartım oldu ve artık İnönü Stadına ücretsiz giren tribün seyircisi idim.
Deniz tarafındaki kaleye Şükrü Gülesin’in attığı bir korner golünü hala unutamam.
Talebe Birliğindeki yöneticiliğim sırasında, İstanbul Üniversitesi bahçesine dikilecek Atatürk anıtının yapımı için gelir sağlamak amacıyla beş takım arasında Atatürk Kupası turnuvası düzenledim.
1955’in Mayıs ayında yapılan turnuvanın son maçında Fenerbahçe ile Beşiktaş 4-4 berabere kalınca, 2 metre boyunda, 200 kilo ağırlığındaki dev kupayı Adalet kulübü kazandı.’’

Doktorluktan gazeteciliğe
Yaşı 40’ın üzerinde olanlar, çok yönlü bir insan olan Necati Karakaya’yı, daha çok TRT’de spor spikerliği yaptığı dönemden hatırlıyor. 1929 yılında İstanbul Feriköy’de dünyaya gelen, Necati Karakaya, Feriköy İlkokulu, Şişli Ortaokulu ve Taksim Lisesinden mezun oldu. Kendi ifadesiyle Maarif Bakanlığına başvurarak Taksim Lisesinin adının Atatürk Lisesi olarak değiştirilmesini sağladı.
Liseden sonra İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesine girdi. Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra Bakırköy Sümerbank bez fabrikası hastanesinde bir süre çalıştı.
Ancak futbola ve gazeteciliğe olan tutkusu, doktorluğa baskın çıktı. Necati Karakaya Futbol spikeri olmadan önce, gazeteci olmayı aklına koymuştu.
‘’Bunu nasıl yapabilirim’’ diye düşünürken, arkadaşları ‘’Git Ercüment Karacan ile konuş’’ dediler.
Yıl 1955 idi ve Ercüment Karacan’dan aldığı randevuya gidiyordu.
Karacan çok meşguldü. Hemen konuya girdi ve (Gazetenizde yazı yazmak istiyorum) dedi.
Karacan karşı odayı gösterdi.
Orası Abdi İpekçi’nin odası idi.
Kapıyı çalarak içeri giren Necati Karakaya, Milliyet macerasının son durağı Abdi İpekçi ile konuşmasını şöyle anlatmıştı:

‘’Gazetenizde spor haberi yazı yazmak istiyorum Abdi bey dedim.. (Hangi bilgiyle?) diye sordu. (Bugünkü gazetenize baktım, spor haberlerinin hepsi yanlış. Mesela Recep’in (Galatasaray’a gol atacağım)’ diye beyanatı var. Recep, Arap Sadri’den 2 bin lira istedi, o da kadro dışı bıraktı. Şu anda kadro dışında yani.) dedim.
Bunun gibi beş tane örnek verdim.
Abdi Bey, (Deftere yazıyorum, on beş gün sonra gel) dedi.
15 gün sonra gittim. O zaman birçok muhabir 150 ila 250 lira alırken, bana 300 lira verdi.
Sayısız atlatma haber yaptım.
Atlatma haber getirince Abdi Bey zarfın içinde 20 lira verirdi.
Her hafta iki tane 20 liram vardı.
1955’te Milliyet’e girdiğimde, bir sene boyunca yazılarımı Abdi İpekçi’nin önüne koyuyordum.
Sonra bakıyordum yazı tamamen değişmiş.
Ben o zaman yazılarımı gazeteci gibi değil, hikâye yazarı gibi yazıyordum.
Hiç unutmam milli takımı karşılamaya havaalanına gönderdiler.
(Milli takım dün saat 18.45’de THY uçağıyla Yeşilköy havaalanına indi) diye yazdım.
Gazetede ertesi gün: (Milli takım yurda döndü) diye çıktı .
Futbol bilgilerimi geliştirmek için 1957’de Sulhi Garan ile 1960 senesinde Türkiye’ye gelen FIFA genel başkanı Stanley Rous’un Ortaköy’de denizcilik okulunda açtığı hakemlik kurslarına gittim.
Her şeyi telefon açar Doğan Babacan’a, Ertuğrul Dilek’e sorardım.

Ben Necati Karakaya
Doktor Necati Karakaya asıl şöhretini, spor spikerliği ile sağladı.
Televizyon yayınının olmadığı yıllarda, bütün maçların Pazar günleri öğleden sonra dönüşümlü olarak yayınlandığı tek kanallı TRT radyosunun spor spikeri, Muvakkar Ekrem Talu idi. Talu Türk edebiyatının ünlü isimlerinden Recaizade Mahmut Ekrem’in torunu, Ercüment Ekrem Talu’nun oğlu idi.
Erdem Talu, Çiğdem Talu ve Umur Talu kardeşlerin babasıdır.
İtalya’da bankacılık eğitimi gördü. Sporun futbol branşıyla ilgilendi. Onun 1963 yılında ölümünden sonra mikrofonun başına Pertev Tunaseli geçti.
Tunaseli de Edebiyat Fakültesi mezunu idi.
Spor yazarlığı ve spor spikerliği yaptı.
Yeni İstanbul, Milliyet gibi gazetelerde, özellikle futbol branşında spor yazarı olarak çalıştı.
1972 yılında TSYD üyesi oldu ve radyo programları hazırladı.
Bir milli maçımızı anlatırken, Can Bartu bir gol kaçırınca, ‘‘Eşşek Caan!.. Ulan o kaçar mı?.Hıyaar Caan!..” diye bağırdığı için Tunaseli’nin spikerlik yaşamı sona erdi.
Tunaseli’den sonra maçları bir süre Halit Kıvanç anlattı.
Ancak onun da BBC’den aldığı teklif üzerine İngiltere’ye gitmesinden sonra, TRT maç anlatımlarını merkezden yapmaya başladı.
Merkez uygulamasında yayını yapılan bir maçta gol olduğu zaman, anlatılan maç kesiliyor, “Şimdi mikrofonlarımız İstanbul Mithatpaşa Stadında.” anonsunun ardından yayına giren spiker, heyecanlı bir tonla son durumu dinleyicilere aktarıyordu.
Ancak bu şekildeki anlatım tarzının dinleyici de bir heyecan yaratmadığı, kısa sürede fark edildi.
Maçtaki heyecanı radyo dinleyicisi de yaşamalıydı. Necati Karakaya bundan sonraki süreci şöyle anlatıyordu:

‘‘1962 yılında TRT spikerlik sınavı açtı.
Ben de gazetecilikte epey çevre edinmiş ve pişmiştim.
Halit Kıvanç, benim ses tonumu beğenirdi. Senden iyi spiker olur diyordu.
Sonuçta TRT sınavına girmemi Halit Kıvanç istedi.
Müracaat eden 75 kişi arasında ben de vardım.
Benimle birlikte 5 kişi finale kaldı.
Jüri heyetinde radyonun ileri gelenlerinden Baki Süha Edipoğlu, Orhan Hançerlioğlu, dışarıdan Fethi Pirinççioğlu gibi isimler vardı. Jüri önce bir ses sınavı yaptı.
Sonra bir de stada götürüp sesimizi banda aldılar. İmtihanı kazandım.
Böylece spikerlik için bana bir yol açılmış oldu. Spikerliğimin başlangıcında bana röportaj yaptırmaya başladılar. 1963 senesinde Galatasaray – Milan ile oynuyordu.
Bu maç için röportaj yapmaya Carlton oteline gittim. Bir kış günüydü, vasıta filan bulunmuyor.
Giderken bayağı zorluk çektim. Sesleri aldım geldim. Kontrol ederken, bir de baktım ki ses-mes yok. Meğer daha önce röportaj yaptığım Metin Oktay, bana oyun olsun diye ses düğmesini kapatmış. Çılgına döndüm .
Neyse, 20 kiloluk ses alma cihazı ile tekrar otele gittim.
Maçtan önce bir saatlik röportaj yaptım. Türkiye radyolarından yayınlandı.
Stat hoparlörlerinden de verildi.
Seyirciler maç başlamadan futbolcuların maç hakkında söylediklerini dinlediler. Maçtan sonra Metin ‘i haşlamak istedim.
Ama (Necati bilirsin seni çok severim. Yine gelip röportaj için karşıma oturmanı istedim) deyince, akan sular durdu’’.

Spikerlikte geçen günler
Karakaya’ya nihayet spikerlik görevi verildi. İlginç bir maç anlatış stili vardı. Onun anlatımı, dinleyici ile bir sohbet havasında idi. Golden çok, sakin bir sesle golün hazırlanış pozisyonu üzerinde dururdu,
Atılan gol, Karakaya’nın devam eden pozisyon yorumunun gerisinde kalırdı.
Son söylediği ise ‘’Sayın dinleyiciler bu pozisyon böylece golü getirdi’’ olurdu.
Maç anlatırken, obstruksiyon, deplase, diagonal, demarke gibi spot terimlerini dilimize kazandıran Necati Karakaya oldu.
Merkezden ona her bağlanıldığında, dakika ve skorun yanında, atılan gollerin kimler tarafından, kaçıncı dakikalarda ve nasıl bir pozisyonda atıldığını öylesine ayrıntılı anlatırdı ki, radyolarından maçı dinleyenler gol olduğunu, biraz sonra anlayabilirdi.
Gazetelerdeki yorumcular ise, Necati Karakaya’ya da satır açarlar, anlatımında takındığı umursamaz tavrı eleştirip, “Saat 5 olsa da gitsek” niyetindeki devlet memuruna benzetirlerdi..
2. Lig maçlarını anlatmak için en çok Gaziantep ve Trabzon’a giden Necati Karakaya, spikerler için ayrı bir yer olmayınca, genellikle idareci tribününden radyoya bağlanırdı. Trabzon’daki bir maçı anlatırken bir idarecinin ayağa kalkarak “Yahu hadi hakemi anladık, sen de doğru dürüst anlatsana be kardeşim,” diye kendisini eleştirmesini unutamadığını söylerdi.
39 yıl aralıksız 4508 maç anlatarak güç bir rekora imza atan Necati Karakaya, anlattığı Anadolu kulüplerinin maçlarında, şehir adını taşıyan 32 stadın sonuna Atatürk’ü de ilave ederdi.
Mesela Diyarbakır’daki maçı “Burası Diyarbakır Atatürk stadyumu. Karşınızda Necati Karakaya,” diyerek anlatmaya başlardı. Çünkü o bir Atatürk hayranı idi.
Atatürk’ün Beşiktaşlı olduğunu ortaya atan ve ‘’Beşiktaşlı Atatürk’’ adı ile bir kitap da yazan Necati Karakaya, günümüzde bile ‘’Atatürk Beşiktaşlı değil Fenerbahçeli’’ iddiasında bulunan Fenerbahçe ile tartışma fitilini o zamandan ateşlemişti..

Bir koltuktan, bir koltuğa
Doktorluk, Gazetecilik, spikerlik derken Necati Karakaya, bu defa doğduğu, büyüdüğü semtin ünlü lig takımlarından Feriköy Spor’un başkanlık koltuğuna oturdu. Aslında o koyu bir Vefa Sporlu olarak biliniyordu. Feriköy Spor’un 1. Lige çıktığı1959’da, Bursa’da milli lige terfi maçları oynandı.
Toprak Spor ile Ülkü Spor maçının skoru Feriköy Spor için çok önemli idi. Maçı Ülkü Spor’un 4-3 kazanması Feriköy Spor’a yaradı ve 1. Lige çıktı. Kulübün başkanı olan DYP milletvekili, 27 Mayıs 1960 ihtilali sırasında tutuklanınca, başkanlık koltuğu boş kaldı.
Yapılan kongredeki seçimde, Necati Karakaya 3 yıl sürecek kulüp başkanlık koltuğuna oturdu. Karakaya’nın başkanlık serüveni bununla da kalmadı. İstanbul Kulüpler Birliğinin 4 yıl sürecek başkanlığına da seçildi Özellikle İstanbulspor Kulübü Başkanı Ali Sohtirik ile Necati Karakaya arasında sevgi ve saygıya dayalı bir ilişki gelişti. Karakaya antranörlüğe Galatasaray’da ayrılan Gündüz Kılıç’ı getirdi.
Kılıç kulüp taraftarları ve bayrakları ile Kabataş’ta arabalı vapur iskelesinde törenle karşılandı. (’Bir sene bizde kalacaksın baba.
Seneye ben seni Galatasaray’a bırakacağım) diyen Karakaya, sözünde de durdu.
Feriköy’ü Gündüz Kılıç’ta sonra Lefter Küçükandonyadis, Basri Dirimlili, Naci Özkaya çalıştırdı. Necati Karakaya en çok Lefter’den memnun kaldığını gizlemiyordu.

Üzüntü ile anlatılan maç
1968 yılında Feriköy Spor küme düşmek üzereydi.
İzmir’de Göztepe ile hayati bir maçı vardı.
TRT radyosu daha önce başkanı olduğu için, Necati Karakaya’nın Feriköy’ün maçlarını anlatmaması kararı almıştı.. İzmir’de ise, maçı anlatacak spiker yoktu.
Bu önemli maçın yayınlanması isteniyordu.
Mecburen Karakaya üzerindeki ambargo kaldırıldı.
İzmir’e giden Necati Karakaya, Feriköy’ün 9 gol yediği maçı üzüntü içinde anlatmak zorunda kaldı.
Feriköy 2. Lige düşerken, Göztepeliler Necati Karakaya’yı maçı anlattığı bölümün önünde toplanarak alkışlıyordu..

Bir zamanlar Feriköyspor

Feriköy Spor’un ilginç bir semt kulübü olduğunu belirten Necati Karakaya, başkanlık günlerini şöyle anlatıyordu:
‘’Kurcularımız arasında ebe Naciye, sünnetçi Mehdi bey de vardı. Naciye hanım maç sonrasında futbolcuların çoraplarını, şortlarını, formalarını toplar, ertesi gün ütülenmiş bir şekilde getirirdi. Yıllar sonra oğlu Orhan Pekkutlu, kulübün genel sekreteri oldu..
Damadı ise, kısa bire başkanlık yaptı. Yönetim kurulumuzda bir de 160 kiloluk, 190 boyunda Apartman Mustafa’mız vardı. 1959-1960 sezonu Fenerbahçe ile oynuyorduk. Feriköy 2-1 galip durumda iken, hakem Baba Kırçıl haksız bir penaltı verdi.
Durum 2-2 oldu. 88. Dakikada Fenerbahçe bir gol daha atınca 3-2 yenildik. Apartman Mustafa sahaya girdi. Hakemi bir tokatta yere serdi. Karakolluk olduk. Yönetimden bazı arkadaşları yanıma alarak. şahit olarak karakola gittik. Ne gördüğümüz sorulunca ‘’Hakem Mustafa’ya vurdu. Kavga çıktı’’ dedik. Bir süre sonra hakem de geldi. Şahit gösteremedi. Herkes serbest kaldı. Ama hakem Baba Kırçıl’a İzmir deplasmanına gidince çiçek vererek özür diledik.’’

Federasyon başkanlığı teklifi
Necati Karakaya’nın başkanlık serüveni devam ediyordu. Futbolcular Sendikasının 6 yıl as başkanlığını, 10 yıl da genel başkanlığını yaptı. Bu arada 3 kez Federasyon Başkanlığı teklifi aldı. Abdi İpekçi (Sen şimdi federasyon başkanı olursan, bir FB-GS maçında, yenilen takımın taraftarı seni protesto için Milliyet’in kapısına gelecek, bağırıp çağıracak. Gazeteden ayrıl ve başkan ol) dedi. Abdi İpekçi’nin gazeteden ayrılması gerektiği ihtarı üzerine gelen teklifleri geri çevirdiğini belirten Necati Karakaya, bu süreci de şöyle anlatmıştı:

‘’Gündüz Kılıç ağabeyim, federasyon başkanlığım için ısrar ediyordu.. Federasyon Başkanı Hasan Polat’ın istifa edeceği dedikoduları dolaşıyordu. Hasan ağabeyim, benim aile dostumdu. Kılıç’ı ısrarlarına dayanamayarak Ankara’ya giderek Hasan Polat ile konuşmak istedim.
Hasan ağabey ile buluştuk (.İstifam cebimde. Ama sen gazetecisin. Bunu yazmamanı rica edeceğim.
İki gün sonra İstanbul’a geleceğim. Seninle bir yemek yeriz. Sana anlatacaklarım olacak. O zaman yazan ilk sen olursun.) ricasında bulundu.
İstanbul’a dönünce gazeteye Hasan Polat’ın istifasının kesin olduğunu söyledim. Ertesi gün Trabzon’a maç anlatmaya gidecektim. Ben dönünceye kadar istifa haberinin yazılmamasını istedim. Trabzon’da ertesi gün gazeteyi alınca, (Hasan Polat istifa etti) haberi ile şok oldum. Bu arada karşılaştığım Spor Bakanı İsmet Sezgin ve Turizm Bakanı Orhan Birgit, (Federasyon Başkanı oldun kutlarız) dediler.
Ancak sonra düşündüm, gazetecilikten emekliliğime bir yıl kalmıştı. Yorulmuştum da . Abdi İpekçi’nin ihtarı da kulağıma küpe olmuştu.
Federasyon Başkanlığını redettim. Gazeteci olarak kalacaktım. Nitekim Milliyet Gazetesinin Spor Müdürü Namık Sevik de ‘’Sana söyledik, Gazeteden ayrılmadan bu iş olmazdı. İyi ettin Necati’’ dedi.

NOT: Ustalar ayrıldıkça, gazeteciyim diyenler azalıyor !..

Fotolar: 1- Cenaze töreni 2- Karakaya 91 yaşındaydı 3- Feriköyspor Başkanı Karakaya (Siyah Takım elbiseli), 4- İnönü stadında kulüp yöneticleri ile 5- 1958’de Romanya maçında sakatlanan Turgay Şeren’in rontgen filmi hakkında bilgi alıyor

Cemil Özyıldırım

1958’de Romanya maçında sakatlanan Turgay Şeren’in rontgen filmi hakkında bilgi alıyor