“Azm-ü hammam edelim, sürtüştürem ben sana..” Rücu sanatıyla yazılmış bu şiir Sünbülzade Vehbi’ye mi yoksa ‘Ahmed’e mi ait? Vehbi yakıştırmaya kurban gitmiş divan şairi mi?

Sümbülzade Vehbi Efendi

Sünbülzade Vehbi, hece ve aruz vezniyle yazdığı şiirlerle tanınır.
Vehbi divan edebiyatı türlerinden “rücu” şiileriyle ayrı bir ün yapmıştı.
Rücu; dönme, sözünü geri alma, cayma, tersinme..
Yani ilk söylediklerinden vazgeçme…
Buna göre şiirde verilen mesajın ilk satırında, tahmin edilenden çok farklı olduğunu, ikinci satırda anlatan bir sanat tarzıydı…

Buna göre Sünbülzade Vehbi Efendi’ye mal edilen şiir şöyle:

Azm-ü hammam edelim, sürtüştürem ben sana,
Kese ile sabunu, rahat etsin cism-ü can..

Lal-ı şarab içirem ve ıslatıp da geçirem,
Parmağına yüzüğü, hatem-i zer drahşan..
***
Eğil eğil sokayım, iki tutam az mıdır?
Lale ile sümbülü kahkülüne nevcivan
***
Diz çökerek önüne ılık ılık akıtam,
Bir gümüş ibrik ile destine ab-ı revan
***
Salınarak giderken ben ardından sokam,
Ard eteğin beline,  çamur olmasın aman
***
Kulaklarından tutam, dibine kadar sokam,
Sahtiyandan çizmeyi, olasın yola revan..
***
Öyle bir sokayım ki, kalmasın dışarda hiç,
Düşmanın bağrına, hançerimi nagehan..
***
Eğer arzu edersen ben ağzına vereyim,
Yeter ki sen kulundan lokum iste her zaman..
***
Herkese vermektesin, bir de bana versene
Avuç avuç altını,olsun kulun şaduman..
***
Sen her zaman gelesin, ben Vehbi’ye veresin,
Esselamun aleyküm ve aleykümüsselam…

Azm: Toplantı
Zer: Altın
Drahsan: Süslü
Nevcivan: Genç kişi
Dest: Ayak
Nagehan: Ansızın

mükâfat adlı şiir

Hikayeye göre Padişah “Bana öyle bir şiir yaz ki ilk satırda kafanı varayım, ikinci satırda seni affedeyim” demiş O da böyle bir şiir yazmış..

ANCAK;

Murat Bardakçı’nın “Osmanlı’da seks” isimli kitabına göre bir yakıştırmaya kurban gitmiş divan şairidir.

Tarihçi Murat Bardakçı’nın kitabına göre Ahmed adlı bir şaire aittir.
Ali Ufkî isimli bir zattan yapılan aktarım, Ahmed’e ait olduğu söylenen şiirin neredeyse mezkûr siirle aynı olduğunu gösteriyor. üstelik şiirlerin yazılma hikayesi de aynı:

“Eğiliver sokayım iki tutam az mıdır
Lâle ile sünbülü başına ey nevcivan 

Bizim eve gelesin, ben kuluna veresin 
Selâmüke aleyküm, diyem aleykümselam 

Bizim eve gelince ite ite girdirem 
Dış kapıdan içeri izzet ile ve’l-ikrâm 

Bacakların kaldıram, dibine dek daldıram
Ayağına çizmeyi, olasın yola revân 

Önüne diz çökeyim, ılık ılık dökeyim 
Ol gümüş ibrik ile destine âb-ı revân 

Ruhsatınla çıkarıp iki yana sallayım 
Şu kılıcı kalmasın dünyada sana düşman 

İzin ver de sarılıp kucaklayıp öpeyim
Eşiğinin taşını, toprağını ey sultân 

Sen önümdem gidesin, ben ardından sokayım
Ard eteğin beline, çamur olmasın ammân 

gel gidelim hamama, sürtüştürem ben sana 
kese ile sabunu, rahat etsin cism-ü can 

Mest oluben içirem, tükrükleyip geçirem 
Parmağına ey sultan, hâtem-i zerrîn-nişân”

PEKİ;

Sünbülzade Vehbî kimdir?

(1718, Maraş – 29 Nisan 1809, İstanbul), 18. yüzyılın dîvan şairlerindendir.
Asıl adı Mehmet olup, Maraş’ta ‘Sünbülzadeler’ olarak anılan ailenin bireylerindendir.

Hayatı

Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1789 yılında Şeyhülislâm Mehmet Kâmil Efendi için yazdığı kasidenin bir beyitinde, yaşının yetmişe ulaştığını ifade ettiğinden yola çıkarak, doğum tarihi 1718 olarak tahmin edilmektedir.

Dedesi Maraş’ın ünlü müftülerinden Mehmet Efendi, babası ise kendisi gibi şair olan Reşit Efendi’dir.
Şairin doğduğu tahmin edilen yıllarda, yine dönemin ünlü bir başka şairi Seyyit Vehbî, Halep’te kadı vekilliği yapmaktadır ve şairin babası Reşit Efendi’de onun yanında görevlidir. Seyyit Vehbî’nin isteği ile Reşit Efendi oğluna ‘ Vehbî ‘ adını vermiş, şair de zaman içinde bu adla ünlenmiş ve bu adı mahlas olarak kullanmıştır.

Tam bir bilgi olmamakla birlikte Vehbî’nin çocukluk ve gençliği Maraş’ta geçmiş, medrese eğitiminden sonra İstanbul’a gitmiştir. İstanbul’da devrin ileri gelen kişilerine kasideler ve tarih düşürerek yazdığı dizeleri sunarak ünlenmeye başlamış ve Rumeli kaleminde çalışırken kadılık görevine getirilmiştir. Dönemin şairlerinden arkadaşı Sürurî’nin “Hezeliyyât” adlı yapıtında yazdığına göre Vehbî, Yaş, Bükreş, Eflâk, Boğdan ve Siroz gibi yerlerde uzunca bir süre kadılıklarda bulunmuştur.

Güzel yazı yazma ve anlatımdaki becerisi dikkate alınarak, kendisine devletin resmi yazışmalarını düzenleme görevi verilmiş, bu görevindeki başarısı sonrasında da, 1768 Rus seferi sırasında mali işler sınıfına atanmıştır. Bu görevdeki yedi yılın ardından ve iyi derecede de Farsça bilmesi nedeniyle 1775 yılında I. Abdülhamid tarafından İran’a elçi olarak gönderilmiştir.

Buradaki görevi sırasında Bağdat Valisi Ömer Paşa ile aralarındaki anlaşmazlık I. Abdülhamid’e ulaşır. Ömer Paşa’nın Padişaha ulaştırdığı olumsuz rapor üzerine Vehbî’nin idamına karar kılınır.
Ancak çok yakın dostlarının kendisine önceden ulaştırdığı haber üzerine Vehbî, gizlice Bağdat’tan İstanbul’a gider. Yine yakın dostlarının yardımlarıyla Padişaha kendisini affettirir ama uzun bir süre işsiz kalır.
Sonunda dönemin Sadrazamı Halil Hamit Paşa’nın yardımıyla tekrar kadılık görevine döner.

Vehbî, bir süre Rodos kadılığı yapar, sonra Avusturya seferi sırasında ordunun kadı vekilliğine atanır.
Ordu ile birlikte Edirne, Sofya ve Niş bölgelerinde dolaşır ve ardından 1788’de Eski Zağra kadılığı görevini üstlenir.
Burada şair arkadaşı Sürurî’de kendisine kâhyalık görevinde bulunur.
Eski Zağra’da görevli olduğu sırada çok kötü olaylar yaşamış, hatta bir süre tutuklu kalmıştır.
Bu arada Sürurî ile arası açılır ve onun yazdığı bir hiciv sonrasında Vehbî görevinden alınır.
Ancak dönemin Padişahı III. Selim’e sunduğu dîvan sonrası affedilir, önce Manisa’ya sonra Siroz’a kadı olarak atanır.

Sünbülzade Vehbî’nin son kadılık görevleri Manastır ve Bolu’dadır. Bolu’dan sonra İstanbul’a dönen, ancak seksen yaşını da geçen şair, nikris (mafsal romatizması) hastalığına yakalanır, yatağa düşer, gözleri görmez olur ve bilincini kaybeder. 29 Nisan 1809 tarihinde de bu dünyadan göçer.
Tarihi kaynaklar, mezarının İstanbul Edirnekapı dışında olduğu üzerinde birleşirler, ancak yeri belli değildir.

Bilinen eserleri

Bilinen eserlerinin listesi şöyle verilmiştir:

  • Tuhfe-i Vehbî:

Değişik vezinlerde 58 kıtadan oluşan manzum Farsça-Türkçe sözlük. 1783’te (hic. 1197) İran’daki görevinden döndükten sonra hocaları olduğu (1783) Sadrazam Halil Hamîd Paşa’nın iki oğlu için kaleme alınmıştır. Daha önce hazırlanan sözlüklerde bulunmayan Farsça kelime ve ifadelere yer vermesi dolayısıyla çok tutulmuştur. 1780’li yıllarda medreselerde ve rüşdiyelerde Fars dili ders kitabı olarak kullanılmıştır. Hazırlayıcı yazar daha yaşamakta iken Hicri 1213’de Hayâtî Ahmed Efendi ve Lebîb Efendi ekleri ve editorlugu ile ilk baskisi yapılmıştır. Sonradan 30’a yakın baskısı yapılmıştır.

Otuza yakın baskısı bulunan eserin son baskısı Numan Külekçi ve Turgut Karabey tarafından yayımlanmıştır (Erzurum 1990).

  • Divan :

6 bölümden oluşan manzum divan. 5732 beyitten oluşan dîvana Vehbî “Sünbülistan” denilmesini istemiştir. Divan’in bölümleri şunlardır:

    • Manzum olarak yazılma sebebini vermesi;
    • Arapça kasideler ve beyitler;
    • Sultan Mustafa için yazılmış bir methiyeyi de içeren Farsça divançe;
    • kasideler;
    • tarihler;
    • gazeller.

Her bölümün sonunda tarih kıtaları bulunup Farsça divançenin 1789-90 (hic. 1204’te), diğer beş bölümün ise 1790-91 (hic.1205’te) düzenlendiği bildirilir. Divan III. Selim’e sunulmuştur. Şeyhülislâm Esadefendizâde Mehmed Şerif Efendi, Râgıb Paşa ve Halil Hamîd Paşa’ya takdim edilen birçok kaside vardır. Kaside ve gazeller arasında Iranli Farsca sairleri Hâfız-ı Şîrâzî, Sa‘dî-i Şîrâzî, özellikle Sâib-i Tebrîzî ve Bâkî, Nâbi, Sabit, Nef‘i gibi Osmanlı şairlerine nazîreler ve tahmîsler bulunmaktadır.

Divan’ın çok sayıda yazma nüshası bulunmaktadır. İlk Osmanlıca basımı 1838’de Mısır’da Belek’de yapılmıştır. Divanın tenkıtlı metni bir incelemeyle birlikte Süreyya Ali Beyzadeoğlu tarafından İstanbul Üniversitesi için doktora tezi olarak hazırlanmıştır.[3]

  • Lütfiyye-i Vehbî:

Oğlu Lütfullah için yazdığı 1181 beyitlik manzum bir öğüt kitabıdır. 1791’de (hicri:1205’te) hazırlanmıştır. Bu eser Nâbi’nin Hayriyye adlı eserinden örnek alınmıştır. Şiir olarak edebî değeri tenkit edilmektedir. Ancak bir Osmanlı yazarının İstanbul toplumu hakkındaki görüşlerini yansıtması açısından önemli görülmektedir.

Birçok kez (Hicri 152-1285 yılları arasında 17 kez) Osmanlıca baskısı yapılmıştır. Son olarak Süreyya Ali Beyzadeoğlu tarafından editörlük ile yeni Türkçeye sadeleştirilerek 1994’te yeni bir baskısı yapılmıştır.[4]

  • Nuhbe-î Vehbî :

III. Selim’e ithafen 1799’da yazdığı Arapça-Türkçe manzum sözlük. Tuhfe’den daha hacimli olan bu eserde de Tuhfe’de olduğu gibi az bilinen sözcükler bulunmaktadır. Nuhbe’nin ilk Osmanlıca baskısı daha Vehbî hayatta iken yapılmştır. Sonra da birçok kez yeni baskısı yapılmıştır. Cumhuriyet döneminde yeni Latin harflerle tedrisata geçilmesi ve Arapça ve Farsça dilleri öğreniminin eğitim tedrisatında öneminin azaltılmasına kadar Osmanlı okullarında bu eser (ve Tuhfe) dil eğitimi için kullanılan bu iki sözlük olarak etkili olmuşlardır.

Nuhbe-i Vehbî’ye editörluk ve ekler yapmaya önce Hayâtî Ahmed Efendi başlamıştır ama hayatının sonunda bunu bitirememiş, eserin editörlüğü ve ekleri oğlu Hayâtîzâde Şeref Halil tamamlamıştır. Ayrıca eser Eser Şair Eşref’in dedesi olan Yayaköylü Râşid Efendi tarafından da şerhedilip bastırılmıştır.

  • Şevk-Engiz :

Kadın ve erkek güzelliklerini yansıtan mesnevi tarzında bir çalışma. Bir zenpâre ile mahbubperestin kız ve oğlanların güzelliklerini karşılaştırdıkları, sonunda ilâhî aşka yöneldikleri 770 beyit civarında münazara tarzında, bazen pornografik olduğu kabul edilen, bir eserdir. Değerinin yerelleşme akımı çerçevesinde olduğu kabul edilmektedir. Eser bu türlü ilişkiler için yerel halk arasında kulanılan sözcük ve deyimleri kapsaması nedeniyle değer kazanmıştır. İlk basımları benzer pornografik konuları ele alan Enderunlu Fâzıl’in HûbannâmeZenanname ve Cenginâme adlı eserleriyle birlikte Osmanlıca olarak yapılmıştır.

  • Münşeat:

Bu eserin büyük kısmı, şairin de bir beyitinde belirttiği gibi, bir yangın sonrası yok olmuştur.

  • Divan

Uzun yıllar boyunca yazılmış ve dağınık olan pekcok sayıda şiirlerini bir araya getiren ve böylece klasik Divan edebiyatının en hacimli olan divanlarındandır. Çok sayıda yazma nüshası bulunmaktadadır ve 1838’de Beled, Misir’da basılmıştır.

Kaynakça

  1. ^ a b c d e Akün, Ö. Faruk, (2010) “Sünbülzâde Vehbî”, Türkiye Diyanet Vakfi İslâm Ansiklopedisi. c.38 say. 140-141 Online:
  2.  Koç, Mustafa (1999) “Vehbî (Sünbülzade)” Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlilar Ansiklopedisi Cilt:2 sayfa:655-656, İstanbul: Yapi Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, ISBN 975-08-0073-7
  3.  Beyzadeoğlu, Süreyya Ali , (1993) Sünbülzâde Vehbî: Hayatı, Edebi Şahsiyeti, Divanının Tenkitli Metni ve İncelemesi (dotora tezi) , İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; a.e., İstanbul 1993
  4. Sünbülzade Vehbî (haz.:Beyzadeoğlu, Süreyya Ali ) (1994) Lütfiyye İstanbul:Bedir Yayınevi

Dış Kaynaklar

  • Koç, Mustafa (1999) “Vehbî (Sünbülzade)” Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi Cilt:2 sayfa:655-656, İstanbul: Yapi Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, ISBN 975-08-0073-7
  • Beyzâdeoğlu, Süreyya A. (2000) Sünbülzade Vehbî, İstanbul: Şûle Yayınları ISBN 9756841605
  • Necatigil, Behçet, (24. Son bas:2016), “Sünbülzade Vehbî”, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları (önceki baskılar:Varlık Yayınları) ISBN 9789750835940
  • Kurdakul, Şükran, (1973), “Sünbülzade Vehbî”, Şairler ve Yazarlar Sözlüğü İstanbul: Bilgi Yayınevi
  • –, (1969-1973) “Sünbülzade Vehbî”, Meydan Larousse Cilt:11 Sayfa: 658 12 Cilt, İstanbul: Meydan Yayınları
  • –, “Sünbülzade Vehbî”, Büyük Larousse” Cilt: 21 Sayfa: 10924
  • –‘ “Sünbülzade Vehbî”, Ana Britanica Cilt: 31 Sayfa: 159

Kaynak: Vikipedi

EK BİLGİ

Maraş’ta doğan sanatçı, kadılık görevlerinde bulunmuş, ömrünün son yıllarını İstanbul’da geçirmiş ve 1809’da burada vefat etmiştir.
Edebî Kişiliği

  • Kasidelerinde Nefî’yi, gazellerinde Bâkî ve Nâbî’yi taklit eden şair, daha çok mesnevileriyle tanınmıştır.
  • Kolay söyleyen, sağlam ve kuvvetli bir dili vardır.
  • Anlam ve şekil sanatlarına çok fazla yer veren sanatçı, duygu ve heyecanları ve fikirleri bakımından büyük bir şair değildir.

Eserleri:

Lutfiyye, Tuhfe-i Vehbi, Nuhbe-i Vehbi, Şevkengiz 

Sübülzade Vehbi Efendi