Ulvi Yanardağ nasıl efsane gazeteci oldu? Mesela bu fotoğraftaki haber.. Her hangi bir şeyin ‘Yandaşı’ olan gazeteciler siz anlamazsınız. Okumasanız da olur..

Ulvi Yanardağ

‘’Ulvi Baba ‘’ hastanede!

Ulvi Yanardağ nasıl efsane gazeteci oldu?  Mesela bu fotoğraftaki haber.. Her hangi bir şeyin ‘Yandaşı’ olan gazeteciler siz anlamazsınız. Okumasanız da olur..,

Mesleğe başladığı yıllarda cebinde bir avuç jetonla gezen, başkalarının yanlarına yaklaşamadığı savcılarla memur lokallerinde eşleşip briç oynayan, adliyelerde en ciddi hakimlerin odasında çayını kahvesini içen, adliye koridorlarında tanınmış avukatlarla sohbetler eden, mafyanın silahlı adamları arasına korkusuzca girip haber derleyen, kasalarda saklanan gizli belgeleri ortaya çıkaran bir gazeteci düşünürseniz, ‘’Baba Ulvi’ karşınıza çıkacaktır’. 50 yıllık meslek hayatının ilk yıllarında, imza attığı haberler nedeni ile sarı saçları dikkate alınarak ‘’Sarı Ulvi’’ adı verilen, ilerleyen yıllarda oturduğu ustalık koltuğunda ‘’Baba Ulvi’’ olarak anılan Ulvi Yanardağ’dan söz ediyoruz. Oğlunun da gazeteci olmasını isteyen Yeni Sabah Gazetesinin Yazı İşleri Müdürü Reşat Mahmut Bey de yanılmamış, ‘’O benim göğsümü kabartan, iftihar vesilem oldu’’ diyerek, oğluna olan duygularını ortaya koymuştu. Kaldı ki ‘’Yanardağ’’ soyadı gazetecilikte babadan oğla geçmekle kalmamış, oğuldan eşi Pelin Yanardağ’a kadar da uzanmıştı.

Babıali’de derin izler bırakan Ulvi Yanardağ, 15 gün önce koah teşhisi ile Süreyyapaşa hastanesinde tedavi altına alındı. 2006 yılında da kalbinin üç damarı değişen, daha sonra gırtlağında oluşan bir nodül nedeni ile uzun süre tedavi gören ‘’Ulvi Baba,‘’ Yaşamımın 50 yılını harcadığım bu mesleğin, ne yazık ki nankör bir tarafı var. Bundan yirmi sene önce ölseydim, yüzlerce insan gelirdi cenazeme. Ama şimdi ölsem, acaba gelenlerden kaç kişiyi sayabilirsiniz?’’ diyor.

Babıali’de ‘’Yanardağ’’ klasiği

İmzasını attığı haberlerin, ‘’Babıali klasiği’’ olduğu, hala unutulmayıp hatırlandığı bir döneme damgasını vuran Ulvi Yanardağ, Kemal Ilıcak, Erol Simavi, Güneri Civaoğlu, Nezih Demirkent gibi ‘’Gazeteci gazete patronları’’ ile çalıştı. ‘’Mektepli’’ değil ‘’Alaylı’’ idi ama, nice mektepliler onun ulaştığı meslek seviyesine ulaşamadı. ‘’Civan Gate’’ olarak adlandırılan Emlakbank yolsuzluğundaki şifreli yazışmaları, Yanardağ ortaya çıkarmıştı. 80’li yıllarda Hürriyet Gazetesi’nde çalışırken, cezaevinde olması gereken bir tutuklunun elini-kolunu sallayarak dışarıda dolaştığını, otellerde çevresine kadınları toplayarak sefahat alemi yaptığını öğrenen Ulvi Yanardağ’ın imzasını attığı bu haber, bugünün gazetecilerine ders olacak nitelikte idi. ‘’Ulvi Baba’’ bu olayı şöyle anlatıyor:

‘’Bir istihbarat aldım. Kaynağımı söylemeyeyim. Henüz hüküm giymemiş ama yargılaması devam eden bir tutuklu vardı. O dönemde çok tanınan bir ailenin üyesi idi. Hastaneye diye cezaevinden çıkıyormuş. Yanında iki jandarma, bir astsubay ile Cerrahpaşa Hastanesi’ne götürülüyor, ancak diğer kapıdan çıkıp gidiyormuş. Orada bekleyen silahlı adamları da varmış. Bir kadın arkadaşı da alıp, Ataköy’deki motele gidiyorlarmış.Gece geç vakitte, yine cezaevine dönüyormuş. Murat 124 marka bir arabam vardı. Arabamın içinde oturup oteli sık-sık gidip kontrol ediyordum. Saatini, yerini yurdunu öğrendim. Uğur Cebeci var o zaman yanımda, o da muhabir. O, kadının izini buldu. Haberleştik, otelde ben pusu kurdum. Dört foto muhabiri ile işimizi de sağlama aldık. Motelden çıkışta ben adamın hemen koluna girdim, Arkada da silahlı adamları var. Neye uğradıklarını şaşırdılar. Adama dedim ki ‘Sizin cezaevinde olmanız gerekmiyor mu, nedir bu vaziyet?. Kıyameti kopardı. Bizim foto muhabiri resimleri şakır şakır çekiyordu tabii. Serseri gibiydim o zamanlar. Hani, benden de korkulurdu. Foto muhabiri Atılay Kayaoğlu ile adamın arabasına silah zoru ile bindirildik. Bizi Bayrampaşa Cezaevi’ne götürdü. İçeri girdik, herkes selam durdu. Atılay ile beraber bizi hapse attırdı. ‘Filmleri ver, bu haber yapılmayacak’’dedi. ‘’Ben muhabirim, işimi yaptım. Zaten fotoğrafları gönderdim. Git kiminle konuşursan konuş, hallet meseleni.’’ Dedim. Nezih Demirkent ile konuşmuş. Demirkent ‘Bırakın arkadaşlarımızı’ demiş. Sonra devreye vali girdi. Nevzat Ayaz’dı sanırım. Onlara zılgıtı çekti, bıraktılar bizi. O olaydan iki yıl sonra aynı adamı gene cezaevinde olması gerekirken, Devlet Başkanı Kanan Evren’in de katıldığı bir açılışta karşılaştık. Adamın tüyleri diken-diken oldu. ‘’Gene mi sen?. Allah aşkına beni görme!’’ dedi. Bir süre sonra da öldü zaten. Bu olaydan 10 gün, 15 gün geçti. Haber bir türlü yayımlanmıyordu. Nezih Demirkent’e çıktım.’’Biz ki hayatımızı tehlikeye atıyoruz, iş çıksın diye. Ama haber neden çıkmıyor Nezih ağabey’’ dedim. Bu konuşmadan sonra, bir de baktım Hürriyet’te tam sayfa yayınlandı”

Pazarlığa giden haber

Ulvi Yanardağ yayınlanmayan çok önemli bir haberini de unutamıyor. ‘’Sanırım bu haber pazarlığa gitti ‘’ diyor ve anlatıyor:

‘’Suphi Baykam diye bir adam vardı. CHP Genel Sekreteriydi. Hastaş Holding adı ile bir şirketi vardı. Çeşitli atak ve promosyonlarla adından söz ettiriyordu. Suphi Baykam bir kooperatif yolsuzluğunu ortaya çıkarıp haberleştiren Hürriyet Gazetesi ile kanlı-bıçaklı oldu. Hastaş Holding Hürriyet’e dava açtı. Nezih Demirkent bir gün beni çağırdı ve ‘Bu Suphi Baykam ne yer ne içer, ne yapar izle ve bak bakalım.’’ dedi. Araştırmam sonucu Baykam’ın, karşılıksız çekten ceza aldığını öğrendim. Ama mahkemenin karar metnini elde etmek gerekiyordu. Kolay iş değildi. O zaman Avukat Orhan Apaydın vardı. Burhan Apaydın’ın ağabeyi idi. Bu konuda o bana yardım etti. Mahkeme kararını alıp Hürriyet’e götürdüm. Bana iki maaş ikramiye verdiler ama, haber sümen altı oldu. Galiba karşılıklı pazarlığa gitti’’ .

Unutulmayan ustalar

Unutamadığı haberleri gibi, Ulvi Yanardağ’ın unutamadığı ustaları da vardı. Orhan Kantoğlu, Metin Soysal aklına ilk gelenlerdi. Bu iki ismi dönemin en iyi polis muhabirleri olarak niteleyen Ulvi Yanardağ ‘’Birlikte de çalıştık. Sonra rakip de olduk. Onlarla işe gitmek için ben bindikleri gazetenin aracının bagajına gizlice girerdim. Hiçbir zaman birbirimize kırmadık, öyle ki ben onlara haber de verirdim’’ diyor. ‘’Ulvi Baba’’ son olarak şunları söylüyor:

‘’Babam 42 yıl gazetecilik yaptı. Mesleği başında kalpten öldü. Karım 25 yıl yaptı, emekli oldu. Ben 50 yıl yaptım, Yanardağ ailesi olarak gazeteciliğe hizmet ettik. Benim oğlum şimdi gazeteci olmak istemiyor. Gazetecilik artık meslek olmaktan çıktı. İşin başında olanlar şunu yaz, bunu yazma gibi şeyler söylüyorsa bu gazetecilik meslek olmaktan çıkmıştır’’

NOT: Bir gazeteci ile konuştuğunda unutma ki, son sözü daima onlar söyler.

Cemil Özyıldırım

Ulvi Yanardağ
Ulvi Yanardağ