Yıllar önce TRT’de “Evet-Hayır” yarışması vardı.. Hakan Denker’den aykırı bir yazı

Hakan Denker

Çöpleri boşaltmadan, lavaboda bekleyen bulaşıkları yıkamadan elimin hamuru ile iki çift laf yazayım…

Hatırlayan vardır, yıllar önce TRT’de “evet-hayır” yarışması vardı. Erkan Yolaç sunardı. Sorular sorar ve o iki kelimeyi söylemeden yanıtlamaya çalışırdı yarışmacılar.

Neyse, mevzu o yıllarda söylememek için yırtındığımız bu iki kelimeyi, şimdi ağız ishali olmuş gibi herkes telafuz etmeye başladı. Üstelik adaplı ya da düsturlu bir uslüple değil, binbir hakaret ve aşağılamayla yapıyor.

Geçen dedim, kim ne şekilde oyunu kullanıp neyi tercih edecek bilinmez. “Yetmez ama Evet”çileri daha sindiremedik. Kıçını yırtarak HAYIR diyeceğini beyan edenlerin bir kısmı gibi, EVET diyeceğim diyenlerinde büyük bir kısmı aksi yönde oy kullanacak.

Asıl mevzu, bu hengame içinde omurgasızlaşanların ekonomik ve sosyal statü kaygılarıyla rejime yakın görünme çabasıyla saçmalaması. Kimi zaman kızsam da, aslında genel çerçevede hak veriyorum bu sendromu yaşayanlara. Geçim derdi, ayakta kalma ve hayatta kalabilme mücadelesi toplumun omurgasını eritti. Ve adeta omurgasız, idealizmden uzaklaşmış, şahsiyetsizleşmiş bir nesil oluştu. Ekmek kapısını dün onuru için elinin tersiyle iten nesil yerine, bugün cipe binmek, villada oturmak ve kazandığı parayı devam ettirmek için, yandaşlığa soyunanlar, üç kuruş gelirini yükseltmek ve konforlu bir hayatı yakalamak için her türlü ali-cengiz oyunları yapan bir taban oluştu.

Hakaret etmek değil amacım. Ama haysiyetsiz bir halk topluluğu oluşturdu bu 15 yıllık rejim. Fakir çok çok daha fakirleşirken artık saldırganlaştı ve toplumun her katmanına karşı nefret dolu bir birey haline geldi. Zengin kısımsa, mevcudiyetini korumak adına tüm değerlerinden uzaklaşıp, hayatı boyunca sıçtım-kaçtım dindarlığını göze sokarcasına yaşayarak her türlü omurgasızlığa yelken açtı.

Türk toplumunun asaletli onurlu ruhu yerinde artık, sürüngenden devşirme mide bulandıran bir zihniyet var.

Dolayısıyla, evindeki zifaf mahremiyeti kadar özel ve kutsal olan OY tercihini, utanmadan, sıkılmadan ifşa ediyor.

Çoğunun amacı durduğu noktayı ispat etme çabası. Ve karşı tercihi ikna etme umudu. Ama atladıkları nokta bunu yaparken ajite ederek ve karşı fikri küçümseyerek yapması. Kimi zaman haklı gerekçe ve geçmişteki hatalı tercihlerden ötürü alenileştiriyor ama uslüp ne yazık ki doğru ve olması gereken kararı etkilemek yerine, tam tersi kamçılıyor ve aynı hatayı tekrarlamasına kapı açıyor.

Laf uzadı, çöpler ve bulaşıklar bekliyor. Usüldendir, naçizane tavsiyem, mahremiyetini paylaşmak kişinin tercihine kalmıştır. Fekatın, karşıt fikri etkilemek amacıyla yapılan her eylem ve paylaşım itici olmasın, anlayabilsin ve doğruyu görebilsin içerikli olsun. Sonuçta hangi kamarada olduğumuz çok önemli değil, batma riski olan geminin aynı yolcularıyız. Denizin dibine inerken, VIP kamara ya da Banliyo kamara ayrımı olmayacak. Su her delikten girecek. Kurtlar değil, balıklar yiyecek kıçımızı…

Sevgiler

DENKER