Çöpe atılan insanlık onuru! 20 yıl önce Star TV’de çalışıyorum.. Gürsel Çelikkanat yazdı

ÇÖPE ATILAN İNSANLIK ONURU.. 20 YIL ÖNCE STAR TELEVİZYONU’NDA ÇALIŞIYORUM

12 Mart 1995 gecesi Gazi Mahallesi’nde dört kahvehane kimliği belirsiz kişilerce otomatik tüfeklerle taranır.
Ölü ve yaralılar vardır.
Sol görüşlü vatandaşların çoğunlukta yaşadığı Gazi Mahallesi’nde vatandaşlar, emniyet birimlerinin olaya geç müdahale ettiği gerekçesiyle olayları protesto etmek için 13 Mart 1995’te Gazi Mahallesi’nde toplanırlar.
Olayları izlemek için muhabir arkadaşım Aydın Baylan’la erken saatlerde Gazi’ye gittik. Ortam çok gergin, herkes orada, halk, polis, asker, basın, ambulans, itfaiye, derin devlet…
Meslek hayatımın en zorlu çekimlerinden birisiydi, resmi polislerin yanı sıra otomatik silahlı derin tipler etrafta geziniyorlardı…

Başlangıçta halk slogan atıyordu, sonra ara sokaklarda çatışma çıktığı, insanların öldürüldüğü haberleri duyulunca insanlar galeyana geldi, her taraftan silah sesleri geliyordu.
Halk polise taş ve sopalar fırlatırken, polis silahla karşılık veriyordu.
Ortalık cehennem yerine dönmüştü.
Ortada katliam, yargısız infaz ve insanlık ayıbı vardı.
İnsanlar öldürülüyor, silahla yaralanıyor, yaralılar yerlerde sürüklenip çöp konteynırının yanına atılıyordu.
Bir yandan vahşeti belgelerken, bir yandan da canımızı korumaya çalışıyoruz.
Hangi polis, cinayetinin kamerayla belgelenmesini ister ki?
Polislerin küfür ve tehditleri altında çekim yapıyoruz.
Ölmek için sebep çok; kaza kurşunu var, ağız tadıyla adam öldüremeyecek miyiz kurşunu var, siz vatan haini misiniz!!? kurşunu var… Kurşunun, kalleşliğin nereden geleceği belli olmaz!
Korkudan sırtımdan ter damlıyor ama insanlık adına, habercilik adına bunları çekmem gerekir.
Bunları görmezden gelip bir kenara siner, çekemezsem (çekmezsem) kendimi kötü hissederdim.
O gün, o sokaklarda yüzlerce insan yaralandı, 17 kişi silahla öldürüldü.
“Korkudan altını ıslatmak” lafı, bir benzetme; sanal bir durum değildir.
Böyle ortamlarda ortaya çıkan gerçek bir durumdur, insanlık halidir ve korkmak ayıp değildir ölümden.
Aydın Baylan, altını ıslatan meslektaşımızı mahsur kaldıkları binadan çıkarmıştır.
Akşama doğru demokrat yanım huzurlu, işini iyi yapmış insanların mutluluğuyla döndük şirkete. 4 kaset (yaklaşık 2 saat) görüntü çekmiştim.
Çarpıcı görüntüler aceleyle montajlanıp ana haberde ve Kırmızı Koltuk özel programında 3 dakika civarında yayınlandı.
Sonra ne mi oldu?
Uğruna hayatımızı ortaya koyduğumuz bu görüntüler bir muhabir (muhbir, derin devlet uzantısı) tarafından olduğu gibi aynı gece ham haliyle, kopya alınmadan emniyete teslim edildi.
Star TV arşivinde şu an paylaştığım bu görüntülerden fazlası yok.
Çektiğim görüntülerle Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin 1995 yılın gazetecisi (kamera çalışması dalında) mansiyon ödülünü aldım.
Olaya karışan polisler mahkemeye verildi, dava kamu güvenliği sağlanamadığı gerekçesiyle Trabzon’a alındı, gözden uzak tutuldu, soğutuldu. 20 polis yargılandı.
Benim bilgim dışında, olay yerinde bulunduğum için devlet beni de şahit göstermiş.
Gittim, ifade verdim hakimin odasında. (Kadıköy- Bahariye Adliye) “Anlatın Gürsel Bey” dedi hakim, çektiklerimi gördüklerimi anlatmaya başladım:
“Ortam çok gergindi, polisler krizi idare edemedi, kendilerine taş sopa fırlatan insanlara silahla karşılık ver.. ” derken sözümü kesti Hakim Bey; “Bu, böyle olmaz, sıkıntı yaratır, karşıdan da ateş açılmış…” dedi.
Oysa silahla yaralanan polis yoktu.
İşte o an gördüm duruşmanın sonucunu…
5 yıl süren dava 2000 yılında sonuçlandı. Polisler ufak tefek cezalar aldı, cezalar ertelendi, hiç kimse hapse girmedi. Ölenlerin yakınları Türkiye’yi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikayet etti.
AİHM Türkiye’yi “Yaşama hakkı” ve “Milli makamlara başvuru yolları kapatıldığı” gerekçesiyle ölen kişi başı 30 bin Euro’ya mahkum etti.
Polis 17 kişinin öldürüldüğü bu olaydan bile bir destan çıkardı.
Benim de çektiğim, kucağında küçük kızı taşıyan polis görüntüsü binlerce afiş halinde bastırıldı, duvarları süsledi “Şefkatli Türk Polisi Görevde”.
O küçük kızı da Aydın Baylan ezilmekten kurtarıp polise teslim etmiştir.
Düşünüyorum da insan hakları, gösteri hakkı, basın özgürlüğü…
Değişen bir şey yok, daha kötüsü, bugün olsa bu çektiğim görüntüleri yayınlayacak kanal da yok. O yüzden o eski yöneticileri ve emeği geçenleri tebrik etmek gerekir. (Özden Akbal Haber Koordinatörü, Ayşegül Annie İmer- Betül Özenç yönetmen)
Bu arada başka bir dramatik olaydan bahsetmek istiyorum.
Görüntülerde izlediğiniz yerlerde sürüklenerek öldü düşüncesiyle çöp konteynırının yanına atılan kot pantolonlu kızıl saçlı kızın adı Özlem Tunç.
O gün Gazi Mahallesi’nde bizimle beraber görev yapan gazeteci arkadaşımız Metin Göktepe, kızın koma, tedavi, iyileşme sürecinde haberler yapmış, gide gele ikisi arasında duygusal bir yakınlık oluşmuş ve sonunda Özlem’e evlenme teklif etmiş.
Ancak cevabı öğrenemeden, elinde fotoğraf makinası görev başındayken 8 Ocak 1996 tarihinde polisler tarafından sokakta dövülerek öldürüldü…
İnsanlığınız, destanınız batsın….
(Özlem Tunç – Metin Göktepe duygusallığını internette yeni fark ettim, inandım, aktarmaya değer buldum)

Gürsel Çelikkanat – Haber Kameramanı – facebook