“11 Eylül günü bir arkadaş bu gece darbe olacak demişti.” Cüneyt Akman’ın 2 yıl önce yaptığı analiz

11 Eylül günü, bir arkadaş bu gece darbe olacak demişti.
Zaten uzun süredir konuşuluyordu. Bu kez ciddiye aldım.
12 Mart’ı hatırlıyordum. Genel arama yapılmıştı evlerde.
O zamanlar sakıncalı sayılacak bir iki ufak tefeği temizledikten sonra erişebildiklerimle bu bilgiyi paylaştım.
Çoğu hep duydukların veya zaten yapacakları bir şey olmadığını düşündüklerinden herhalde pek ciddiye almadı.
Sonra başucumdaki radyoyu açıp yattım.
Gece yarısından sonra bile beklenen marşlar çalmadı. Uyudum.
Sonra hatırladığım kadarıyla sabaha doğru tank sesiyle değil marş sesiyle uyandım; daha doğrusu sabaha doğru gözümü açmadan el yordamıyla bir yoklamak için radyoyu açtım. Evet malum marşlar çalıyordu.
Uyandım.
Kalktım; sokaklara baktım.
Bir süre sonra bu kez askeri araçlar geçmesine rağmen evlerin aranmadığını fark edip biraz rahatladım.
Okula Pazartesi gittimdi sanıyorum.
Herkes bir “dur bakalım ne olacak?” havasındaydı.
Tabii endişeli bir bekleme…
Gültepe vb gibi çatışmalı semtlerde “faşistler”in bir anda ortadan çekildikleri söylentileri geldi bir iki gün sonra…
Derken operasyon haberleri…

Aslında hemen her şey göz göre göre olmuştu.
Siyasilerin kapasitesizliği daha sonra çok konuşuldu.
Mesela bir “büyük koalisyon” kuramayışları…
Ama sanıyorum aslında bir darbe isteniyordu; yani kurmak mümkün değildi belki de…
İş alemi ve onun çok etkili olduğu sağ siyaset -bu çapta bir darbe mi bilmiyorum ama- istediği “reform”ları yapacak, 61 Anayasası’nı budayacak bir otoriter yönetim peşinde olduğunu uzun zamandır saklamıyordu.
Radikal sol siyasetler geniş bir tabana kavuşmuş olmalarına rağmen, bu gidişi durdurmak için çok zayıf; daha da önemlisi faaliyetlerini daha çok yapılanlara tepki vermek düzeyine indirmişlerdi; ayak sesleri çoktan beri hissedilen darbeye karşı inisiyatif alabilecek konumda değillerdi.
Bunun sebebi maddi imkansızlıktan çok, nitelik olarak yetersiz liderlik ve nicelik olarak yetersiz yetişmiş orta düzey kadro meselesiydi o günlerdeki düşünceme göre…
O zamanlar -yaklaşık 2 senedir- böyle bir darbenin önüne geçilemeyeceğini ama sonrasında direnmenin çok zor ama mümkün olduğunu düşünüyordum.

Halkın çoğunun darbeyle “bir “ohh” çektiği doğrudur.
Ama bu halkın önemli bir kesimi için aslında “ne iyi oldu” ohh’u değildi.
Daha çok, bir yorulmuşluğun, daha kötü şeyler beklese bile, bir belirsizliğin bitişinin, kendini bırakma duygusunun ohh’uydu.
Bugüne kadar özellikle sol açısından bundan çıkarılacak dersler ne kadar çıkarıldı?
Ağıtlar, acıklı hikayeler veya kahramanlık/direniş öyküleri dışında işin bu yanı bence hayli eksik kaldı.
Hâlâ çok boyutlu iyi bir analiz bekleniyor; aynı şeyin bir diğer varyantını önleyebilmek için…
Çünkü galiba o da çok yaklaştı…

Eğer bu benim için şizofrenik bir kişilik durumunun işareti değilse, bir süredir yine ayak sesleri duymaya başladım zira…

Cüneyt Akman