Hz. Muhammed’in Atatürk ve Cumhuriyet aşığı gelini.. Eşi Hz Muhammed’in torunu.. Mustafa Sağlamer’in yazısı

 

Hz. MUHAMMED’İN ATATÜRK VE CUMHURİYET ÂŞIĞI GELİNİ..

Mustafa Sağlamer yazdı..

Yıl 1940.
Cumhuriyetin ilanıyla kırkı karışan rahmetli babam henüz 17’sinde.
Mersinli çiftçi Mustafa Ağa’nın, henüz tüyü bitmemiş oğlu Hayri, bir kış günü ortadan kaybolur.
Portakal bahçesine baktırırlar; orada yok.
Bugün üzerinde altı minareli Muğdat Camisi’nin yükseldiği bamya tarlasına haber salınır; hiç uğramamıştır bile. Gümrük Meydanı’ndaki dükkânda çalışanlar da görmemiştir.
Fındıkpınarı’na yolcu taşıyan kamyoncu Ahmet de, Hayri’yi yayla evine götürmediğini söyler.
Ailenin oturduğu ve üst katında 9, alt katında 1 kişinin (babaannemin kuması) yaşadığı iki katlı evin avlu ortağı olan Soğuksu Karakolu bile sefer olur ama 15 bin nüfuslu kentte babamın izi bulunamaz…

Altı kardeş, anne-baba ve hatta kuma, “Belli ki çocuğu Akdeniz yuttu. Yarın öbürgün Silifke, Hatay, Kıbrıs ya da Taytüzalâk (Suriye) kıyılarında cesedi bulunur” diye karalar bağlar, ağıtlar yakarken, kayboluşunun altıncı gününde Hayri pürneşe çıkar gelir.
Sevinç, kızgınlık, patak-kötek, tövbe-istiğfar ayrıntısına girmeden sadede gelelim:
Hayri, radyodan sesine,  “Resimli Radyo Dünyası” Dergisi’ndeki fotoğraflarından ince beline âşık olduğu ve rüyalarına giren kadını görmek, dinlemek için İstanbul’a kaçmıştır.
Beyoğlu Mulenruj’da Safiye Hanım’ı bir saat canlı yaşamanın heyecanı, iki-üç baba şamarına değmez mi; elbette değer…

Ataşehir Ekspres’in önceki sayısında “Duygu Uğultusu” köşesini okuyanlar, Türk Sanat Musıkîsi’nin beş büyüklerinin başında Safiye Aylâ’nın geldiğini vurguladığımızı hatırlayacaktır.
İlk sırayı vermemizin nedeni; Safiye Hanım’ın Hamiyet, Müzeyyen, Perihan ya da Sabite hanımlardan daha usta icracı olduğu anlamında değildi.
Öndeydi çünkü yaşı hepsinden büyüktü.
Dolayısıyla başlı başına bir ekol olduğu da inkâr edilemezdi.

DOĞMADAN YETİM, ÜÇ YAŞINDA ÖKSÜZ

Suudi Arabistan Krallığı’nın ilanından önce Osmanlı toprağı olan Mekke’den alınarak Dolmabahçe Sarayı Harem Dairesi’ne cariye olarak getirildiğinde, 11 yaşında bir kızdı Seyyide.
Iskartaya çıkartılıp saraydan atıldıktan sonra, Hicazizâde Abdullah Efendi’nin nikâhına girdi.
İşte Safiye, bu evliliğin ürünü olarak 1902 yılında dünyaya geldiğinde, babası hayata gözlerini yummuştu.
Ne onu, ne de üç yaşındayken kaybettiği, teni gibi bahtı da kara olan anacığını tanıyabildi.
Kimsesiz kalınca, Kâğıthane’de, Sadâbâd Sarayı olarak inşa edilen Çağlayan Darüleytamı’na (yetimler yurdu) bırakıldı.
İptidaiyeyi de (ilkokul) bu kurumda bitirdi.
1. Dönem Bursa milletvekili, 10 çocuk babası Nakşıbendi Şeyhi Servet Efendi (Akdağ) tarafından evlat edinilen Safiye, müziğe küçük yaşta piyano eğitimiyle başladı.
Geçirdiği hastalıklar sonucu muallim mektebinden (öğretmen okulu) diploma alamadan ayrıldı ve Eyüp’te bir ilkokula öğretmen yardımcısı olarak atandı.
Bu dönemde tanıştığı Eyyubî Mustafa Efendi’den makam ve usûl öğrendi.
Ardından da usta besteci Yesari Asım Bey’den (Arsoy/aynı zamanda Yeşilçam oyuncusu Göksel Arsoy’un amcası) musıkî dersleri aldı.
İstanbul’un o yıllardaki yediyüzbinlik nüfusunun yarısı erkek olsa, geriye üçyüzellibin kadın kalıyordu.
Bunlardan ebeyi-bebeyi, çoluğu-çocuğu çıkarın; babalarının, k
ocalarının kafes arkasına hapsettiği kadınları düşün;
çalışmasına izin verilen ve izin verilse de buna cesaret edecek kadınların sayısını tahmin edebilirsiniz.

ATATÜRK’TEN ÖĞRENDİĞİ ŞARKI

İlk plağı, 1930’da Columbia Şirketi’nin logosunu taşıyordu.
İki şarkının da sözleri ve bestesi Yesari Asım’a aitti.
“Sevda Yaratan Gözlerini Her Zaman Öpsem” (segâh) ve “Bekledim de Gelmedin” (nihavend).

O yıllarda Darüttalim Musıkî Heyeti’nin bir konserinde sahneye siyah önlükle çıkması maarif müfettişlerinin tepkisine yol açınca öğretmenlikten ayrıldı ve gazino çalışmalarına başladı.
İlk işyeri, İnönü Stadı’nın çaprazında yer alan ve sonradan lunaparka dönüşen Küçükçiftlik Parkı’ydı.
Bir süre sonra, İstanbul yüksek sosyetesinin yanısıra yabancı diplomatların da rağbet ettiği Mulen Ruj Gazinosu’nun assolisti olunca, adını duymayan kalmadı…

Şöhretinin günden güne artmasının başlıca nedeni, kuşkusuz “creme de la creme”, yani “kaymak tabaka”ya hitap etmesi değildi.
Eserleri ölçüye uyarak, muhteşem bir diksiyonla, aynı zamanda coşkun, çekici bir tavırla okuyordu.
Sesindeki pürüzsüz akış, en tiz perdelerde bile kaybolmuyordu.
Aynı zamanda, dönemin popüler şarkılarını olduğu kadar, klasik parçaları ve Rumeli türkülerini de içeren repertuvarıyla, çok geniş bir dinleyici yelpazesine hitap etmesiydi büyümesinin asıl nedeni.

İstanbul Vali Yardımcısı Nuri Bey’in 1932 yılında konutunda verdiği davette, huzurunda ilk kez şarkı söylediği Atatürk’ün en beğendiği seslerden biri oldu.
Hatta Tatyos Efendi’nin hicazkâr bestesi “Mâni Oluyor Hâlimi Takrire Hicabım”ı, ilk kez Atatürk kendisine notalarıyla mırıldanınca duydu.
Ardından da notalarını öğrenerek icra etmeye başladı.

Mustafa Kemal Paşa onuruna düzenlediği konserde Sadettin Kaynak’ın Kurtuluş Savaşı’nı konu alan “Yanık Ömer” adlı bestesini seslendirdi.
Konser sonunda Atatürk, “Bu şarkı çoksesli hâle getirilirse çok daha olgunlaşır” dedi.
Bu yorumu vasiyet olarak algılayan Safiye Aylâ, Atatürk’ün 100’üncü doğum gününde orkestrasyonunu Muammer Sun’a hazırlattığı parçayı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde seslendirdi (*).
Etkinliğin tüm masrafını da bizzat üstlendi.

Sanat yaşamı boyunca başta İstanbul Radyosu olmak üzere, sayısız konser veren Aylâ, her biri satış rekoru kıran beşyüzden fazla plak doldurdu.
Konservatuar İcra Heyeti’nde çalışırken tanıştığı besteci Şerif Muhittin Targan ile 1950 yılında evlendi. Birliktelikleri; besteci, ud ve viyolonsel virtüozu Targan’ın 1967 yılında vefatına kadar sürdü.
Eşinin sağlığı sırasında gazino sahnelerinden uzak kalan Aylâ, dinleyicileriyle ayda bir verdiği Saray Sineması Konserleri’nde buluştu.
Sahneye son çıkışı ise, Atatürk’ün anısına ve Türk Kültürüne Hizmet Vakfı yararına 1987’de, AKM’de (Atatürk Kültür Merkezi) gerçekleşti.

ŞERİF MUHİTTİN HERALD TRIBUNE’DA

Burada bir parantez açarak, üstat Muhittin Şerif’ten de söz etmemiz şart.
Osmanlı’nın son Mekke Emiri (şerif) Vezir Ali Haydar Paşa’nın, Sabiha Hanım’la yaptığı evliliğin ürünüydü Şerif Muhittin.
Ailenin soyu, Hazreti Muhammed’e dayanıyordu (Soyağacında, Peygamber’in 37’inci kuşaktan torunu olduğu görülüyor).

18 yaşına kadar özel derslerle yetişen Muhittin Şerif, bu dönemde Farsça, Arapça, İngilizce ve Fransızca öğrendi. Daha sonra Darülfünun’da (İstanbul Üniversitesi) hukuk ve edebiyat öğrenimi gördü.
İki fakülteden de diploma aldı.
Evdeki müzikli toplantıların etkisiyle küçük yaşta piyano ve ud çalmayı öğrenmişti.
Udda virtüozluk düzeyine ulaşınca beste yapmaya başladı.
Henüz 13 yaşındayken, klasik üsluptaki saz eserlerinden biri olan Hüzzam Saz Semaisi’ni besteleyecek olgunluktaydı. Bir yıl sonra da, amcası Ali Cabbar Paşa’nın yönlendirmesiyle viyolonsel öğrenmeye başladı ve bu enstrümanda da çok üst düzeye erişti. (Yalnızca üçbuçuk dakikanızı verip, Hazreti Muhammed torununun “Capriccio”sunu dinlemenizi şiddetle öneririm  (**)

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki özel bir davette ısrar üzerine kemanı eline aldı.
Ertesi gün  “Herald Tribune” Gazetesi’nde yayımlanan iki yorumda Şerif Muhittin, 18 ve 19. yüzyılın bir numaralı keman virtüozu Niccolo Paganini ile kıyaslanıyordu…

İşte böylesine seçkin bir şahsiyetle 17 yıl aynı çatı altında yaşayan Safiye Ayla’nın kişiliğinin ve sanatının gelişmesinde, Şerif Muhittin’in elbette büyük katkısı vardı.
Bunu kendisi de hiçbir zaman inkar etmedi.
Başarısının sırrını soranlara ise, Atatürk’ün şu tavsiyesine uyduğunu söylüyordu:
‘‘Sana yönelmiş olan teveccühü daima etrafındakilerle bölüştür.
Böylelikle hem kıskançlığın önüne geçersin hem de haklı bir iş yapmış olursun.
Zira okuduğun şarkıda ses güzelliği seninse, bestekârın ve saz sanatçılarının da hissesi vardır.
Ve bu, her işte böyledir.
Dava arkadaşlarım olmasaydı, karşılaştığım meseleleri tek başıma çözemezdim…’’

Sevgili okurlar; Safiye Aylâ Targan’ı anlatmak için, ciltlerce kitap kifayetsiz kalır.
Çünkü o sadece sanatsal özellikleriyle değil, Cumhuriyet tarihimizin tanığı olması nedeniyle de çok önemli bir şahsiyet.
Ancak bize ayrılan bölümde sekiz cümlelik yer kaldığına göre, altısında toparlamamızı yapalım, son iki satırda da, yukarıda yıldızlarla belirttiğimiz kaynakçalara ulaşacağınız bağlantı kodlarını verelim:

O, Türkiye Cumhuriyeti’nden önce doğan ama onunla büyüyen, gelişen bir yaşam;
O, tüm mal varlığını Türk Eğitim Vakfı’na (TEV) bağışlamış bir hayırsever;
O, Ürdün kralı Abdullah’ın evlenme teklif ettiği, Mısır Kralı Faruk’un, hayranlığını altın işlemeli, üzeri yakut taşlarla süslü kemer hediye ederek göstermeye çalıştığı kişi;
O, bin ömrün yaşanmışlığını bir ömre sığdıran karakter;
O, bir devrin tanığı, müziğin ve aşkın kadını;
Ve O, uzun bir şarkı…

Mustafa Sağlamer

Kaynak: Ataşehir Ekspres Dergisi

http://edergi.atasehir.bel.tr/03052017/mobile/index.html#p=54

 

Safiye Ayla’nın eşi, Hz Muhammed’in torunu Şerif Muhittin Targan öldüğü zaman ölüm ilanı böyle verildi.
İlanda, Hz Muhammed’in torunu olduğu da ilan edildi..

 

 

 

 

 

Safiye Ayla’nın eşi, Hz Muhammed’in torunu Şerif Muhittin Targan öldüğü zaman ölüm ilanı böyle verildi.
İlanda, Hz Muhammed’in torunu olduğu da ilan edildi..

 

Mustafa Sağlamer

wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

 

Ek Kaynaklar:
Ek Kaynak 1:

(*) http://old.kesfetmekicinbak.com/kultur/tarih/10479/

 

‘Yanık Ömer’i hiç böyle dinlemediniz
Atatürk, Sadettin Kaynak’ın Kurtuluş Savaşı’nı konu alan bestesi ‘Yanık Ömer’i Safiye Ayla’nın sesinden dinlediğinde çok etkilenmiş ve çoksesli orkestrasyonunun yapılmasını istemişti.
Safiye Ayla, Ata’nın bu isteğini ancak doğumunun 100. yılında gerçekleştirebildi.
‘Yanık Ömer’ inorkestrasyonunu, masraflarını cebinden ödeyerek Muammer Sun’a hazırlattı ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO) eşliğinde seslendirdi.
Plağa alınmayan, radyo ve televizyonlarda hiç yayınlanmayan bu çalışmanın tek kaydı, Safiye Ayla’nın kendisine emanet ettiği Sermet Erkin’in arşivinde yer alıyor.
Ünlü illüzyonist bu eseri Atlas ve Atlas Tarih okurlarıyla paylaştı.
Hikâyesini Atlas Tarih’in 4. sayısında bulabilirsiniz.
 Kaynak: Atlas Tarih