Dünyanın dengesi değişir mi?

Lunaparklardaki atlıkarıncayı gezegenimiz olarak varsayalım ve kuzey yarımkürede bulunduğumuzu düşünelim. Gezegen dönmezken topu merkezden dışa doğru düz olarak attığımızda top düz olarak ilerler. Fakat biz dönen bir dünyada yaşıyoruz.

İngiliz yayın kuruluşu BBC’nin 2012 yılında gösterime sunduğu bir belgesel var: “Yörünge: Dünyanın Olağandışı Yolculuğu”. Dünyanın güneş etrafındaki sıra dışı yolculuğunun üç bölüm halinde aktarıldığı mükemmel bir belgesel program. İzlemeyenlere duyurulur, dünyamız hakkında tüm merak ettiklerinizi burada bulabilirsiniz. O kadar vaktim yok diyorsanız, ben size yardımcı olmaya çalışayım. Ben bu yazıyı yazarken veya sizler okurken, ya da dünyada birlikte yaşadığımız 7.64 milyar insan şu anda her ne işle uğraşırsa uğraşıyor olsun, aslında saatte 100.000 kilometre süratle uzay boşluğunda savrulduğumuzu biliyor muydunuz? Bu süratin biraz azalması veya artması durumunda olacakları bir düşünsenize. Dünyanın bütün dengesi değişir.

Şaşırtıcı rakamlara hazır olun

Güneşin etrafında, saat yönünün aksindeki dönüşünü 365 gün 6 saate tamamlayan dünyamız bu seyahat sırasında 940 milyon kilometre yol kateder. Bu dönüşü tam dik açıyla değil 23°27′ lik yatık eksenle yapar. Güneşin etrafında dönerken aynı zamanda 24 saatte kendi ekseninde, yine saatin aksi yönünde dönüşünü tamamlayan gezegenimiz bunu yılda 365 kez yapar. Bu 23 derecelik eğimde küçük bir değişiklik olsa denge yine bozulur. Yaşam tam anlamıyla bir denge üzerine kurulmuş durumda. Suyun okyanuslardan ve denizlerden atmosfere ve atmosferden yeryüzüne, ardından yeniden okyanuslara ve denizlere ulaşması gibi. Su buharlaşma yolu ile denizlerden ve kara parçalarından atmosfere ulaşır. Atmosferde yoğunlaşan su bulutları meydana getirir ve bulutlar da yağış ile tekrar suyun yeryüzüne ulaşmasını sağlar. Yeryüzüne yağış yoluyla ulaşan su, doğrudan denizlere veya kara parçalarına düşebilir. Kara parçalarına düşen su ise yüzeysel ve yeraltı akımları ile tekrar denizlerde birleşir ve döngü bu şekilde devam eder. Yeryüzündeki su kaynakları artmaz veya eksilmez. Sadece bir döngü içerisinde katı, sıvı veya gaz halinde korunur ve yer değiştirir. Denge yine başrolde…

Geceden gündüze karanlıktan aydınlığa

Dünyanın kendi ekseni etrafındaki dönüşü gündüzleri geceye, geceleri de gündüze döndürmekle kalmaz, birçok doğa olayının oluşmasında önemli bir rol oynar. Bu dönüşün en çok etkili olduğu yer ise atmosferdir. Yeryüzü ve karanlık dış uzay arasında bulanık mavi bir şerit halinde duran atmosfer, dünya ile birlikte dönen ince bir hava katmanıdır. Yerçekiminin etkisiyle dünyayı çepeçevre saran gaz ve buhar tabakasından oluşan atmosferdeki gazların % 78’ini azot, % 21’ini oksijen, kalan %1’lik kısmını ise karbondioksit, neon, helyum ve hidrojen gibi gazların oluşturduğunu hatırlatalım. Atmosfer, yeryüzündeki canlılar için koruyucu bir perde görevindedir. Gündüz güneşin sıcağını, gece uzayın soğuğunu önleyerek yeryüzündeki sıcaklığın dengelenmesini sağlar.

Atmosfer aynı zamanda, hava olaylarının oluşmasını sağlayan akımlarla doludur. Hava akımlarını, çok düzensiz ve karmaşık olarak düşünsek de aslında öyle olmadığı ve ayrı bölümler halinde düzenlendikleri bilinmektedir. Bu bölümleri düzenleme dünyanın dönüşüyle kontrol edilir. Bu dönüşün, nasıl da çok güçlü bir etmen olduğunu görmek için basit bir deney yeterli. BBC için hazırlanan belgesel ekibi Güney Amerika ülkelerinden Ekvador’a çok özel bir sürüş için gidiyor. Araba sıradan bir araba, hiçbir özelliği yok, büyük bir motoru yok ve roket yakıtıyla da çalışmıyor. Araba değil belki ama arabanın sürüldüğü yol çok özel. Sıradan bir yol gibi görünebilir ama kendine has iki özelliği var: Konumu ve yönü.

En hızlı test sürüşünü dünya yapıyor

Bu yol ekvatorun tam üstünde ve doğu yönünde. Test aracı hareket ediyor ve hız göstergesi saatte 96 km’yi gösteriyor. Fakat bu sürat aracın yaptığı gerçek sürat mi? Hayır! Çünkü bundan çok çok daha hızlı gidiyor. Nedeni basit Güneş etrafında dönerken dünya yüzeyinin de kendi ekseninde uzayda döndüğünden söz etmiştim. En hızlı döndüğü yer ekvator eksenidir. Bu yol saatte 1675 km’den daha hızlı bir şekilde dönüyor. Çünkü doğuya doğru gidiyor ve tam da dünyanın dönüş yönüyle aynı istikamette. Aslında aracın test şoförü saate 96 km hızla gitmiyor, aynı zamanda saatte 1675 km’ den fazla yol alıyor, belki de dünyanın en hızlı sürücüsü olarak!

Dünya en hızlı ekvatorda döner, çünkü yaklaşık 40.000 kilometre mesafeyle dairesel genişliği en fazla olduğu yer burasıdır. Bu yüzden bir günde katedeceği yol en uzundur. Bu aynı zamanda ekvatordan uzaklaştıkça dönüşün yavaşlaması anlamına gelir, ta ki kutuplarda durup, zar zor hareket ederek sadece bir nokta üzerinde 24 saatlik dilimde dönünceye kadar. Bu farklı dönüş hızları, küresel anlamda çok önemli olan fırtınalar, kasırgalar ve hortumlar gibi atmosfer olaylarını oluşturur. Meksika Körfezi bir kasırga oluşturmak için tüm bileşenlere sahiptir. Burada deniz oldukça sığ ve ekvatora çok yakın olduğundan sular oldukça ısınır. Suyun sıcak olmasının nedeni, okyanusun güneş enerjisini emmesi ve onu korumasıdır. İşte tropik fırtınaları oluşturan bu enerjidir. Fırtına oluşmasının nedeni sıcak okyanusun üzerindeki havayı ısıtmasıdır. Hava ısındıktan sonra genleşir ve yükselir. Sıcak hava yükselirken, basınç düşer ve nemli hava emilirken güçlü rüzgârlar oluşur.

Fakat güçlü bir kasırga oluşturmak için son bir bileşene ihtiyacımız var. Bize bir dönüş gerekli. Bu dönüş de, dünyanın dönüşüdür. Kasırga içerisinde, rüzgârların bu güçlü dolaşımı dünyanın dönüşüyle beslenir ve “Coriolis Etkisi” denilen doğa olayı ile oluşur. Coriolis etkisinin anlaşılması biraz güç olabilir. Fakat nasıl oluştuğunu en iyi şekilde bir atlıkarınca ve bir topla anlatabiliriz.

Lunaparklardaki atlıkarıncayı gezegenimiz olarak varsayalım ve kuzey yarımkürede bulunduğumuzu düşünelim. Gezegen dönmezken topu merkezden dışa doğru düz olarak attığımızda top düz olarak ilerler. Fakat biz dönen bir dünyada yaşıyoruz. O yüzden, gezegenimizi tıpkı kuzey yarımküredeki gibi saatin aksi yönünde çevirelim. Bu durumda düz olarak atmaya çalışsak bile topun sağa doğru yöneldiğini görürüz. Bu deneyin amacı topun, yeryüzündeki rüzgârları temsil ettiğini ve kuzey yarımkürede eserken aynı zamanda sağa doğru hareket ettiklerini anlatmaktır. Güney yarımkürede ise bu süreç tersine işler ve rüzgârlar sola doğru hareket eder. İşte tüm bunların nedeni Coriolis etkisidir.

Şimdi Coriolis etkisini anlayalım

Kasırgalar bize, Coriolis etkisini işbaşındayken gösterir. Rüzgârlar, kasırganın merkezindeki düşük basınca doğru hareket ederler. Fakat, göbeğe doğru ilerlerken Corilous etkisi onları sağa döndürür. Bu da kasırganın kendine has rüzgâr anaforunu oluşturur. Bu ayrıca rüzgârın, fırtınanın merkezine ulaşmadığının işaretidir. Bu yüzden kasırganın merkezi sakindir.

Coriolis etkisi, tamamıyla dünyamızın dönüşünün bir sonucudur ve kasırga anaforu oluşturmaktan başka birçok şeye daha neden olur. Küresel ölçekte, iklim kuşaklarının oluşumundan da sorumludur. Uzaydan yeryüzüne bakıldığında çok bariz bir şekilde bu kuşakları görebiliriz. Kutuplarda beyaz kar ve buz, sonra sarı çöller ve tropik bölgelerde yeşil bitki örtüsü. Her kuşak, kendine has havasıyla birlikte birbirinden çok farklı iklim bölgelerinin özeliklerini yansıtır. Bu ana iklim bölgeleri de, dünyanın dönüşünün ve Coriolis etkisinin sonucudur.

Yaz ayları kuzey yarımküre için sıcak geçerken güney yarımkürede durum farklıdır. Ancak ekvator bölgeleri yaz kış güneş ısısını en çok çeken yerlerdir. Bu da, yer iklimi üzerinde çok büyük bir etki yaratır. Ekvatoral bölge sıcaklıkları dünya ikliminin makine dairesi gibidir. Tüm gezegenin iklimine hükmeden rüzgâr düzeni buradan başlar ve dünyanın dönüşüyle idare edilir. Ekvator’da başlayan hava akımları Coriolis etkisiyle döndürülüp bu kez çölleri oluşturmaktadır. Sahra Çölü, Arap Çölü, Gobi Çölü gibi tüm çöller ekvatorda oluşan ve yere düşen kuru hava ile meydana gelir. Ekvatordaki nemli yağmur ormanları ve buradaki kuru çöller devasa bir hava nizamıyla oluşmuştur.

Döngü bununla da bitmez ve çöl kuşağında yere düşen hava, gezegenin en sıcak noktasında düşük hava basıncıyla yönünü ekvatora çevirirken yine Coriolis etkisiyle bir kez daha sağa doğru kıvrılarak kuzeydoğudan güneybatı yönüne esen çok düzenli ve güvenilir yüzey rüzgârlarını yani Alizeleri oluşturur. Yüzyıllar boyu, ilk kâşifler ve tüccarlar tarafından kullanılan ve ticaret rüzgârları olarak da bilinen bu rüzgârların insanlık tarihindeki önemi yadsınamaz. Alizeler, ekvatora ulaştığında döngü kapanır. Bu hava akımına döngü hücresi adı verilir. Fakat ekvatordaki bu döngü hücresi tek değildir. Bu şekil yinelenir ve her bir yarımkürede üçer döngü hücresi olmak üzere toplamda altı tanedir. Her bir hücrede hava yükselir, Coriolis etkisiyle kıvrılır, soğur ve alçalarak yeryüzüne iner.

Ve gelin dünyayı üzmeyelim

Acaba, tüm bu hassas denge insanoğlunun bencilce ve hoyrat bir şekilde davranışları sonucunda bozuluyor mu? Yoksa doğa, insanların yapabilecekleri tüm tahribata bile müsamaha gösterebilecek kadar güçlü ve hoşgörülü mü? Bilim insanları işi şansa bırakmadan verilen tahribatın derecesini tespit etme ve ilgilileri ikaz etme uğraşında. Son yıllarda kutuplara yönelik artan ilginin de temel sebebi bu. Çünkü iklim değişikliğinin en çok hissedildiği yerler kutuplar. Umarız hırslarımız dünyanın dengeleriyle oynamanın kimsenin hayrına olmadığını anlamamızın önüne geçmez ve sonunda sağduyu galip gelir. Gelin doğayı üzmeyelim!

Barbaros Büyüksağnak

Kaynak: denizkartali.com