Churchill – İsmet İnönü – Bülent Ecevit.. Bu üç liderin ortak kaderi.. Osmanlı’nın sonunu da bu kader belirledi

1940’lar.. Başbakan Churchill, konuşma yapmak üzere taksiyle BBC radyosuna gitmiş. Şoföre sormuş: ‘Beni burada bir saat bekler misin?’ Yolcunun yüzünü karanlıkta seçemeyen adam ‘maalesef’ demiş, ‘eve gidip başbakanımızın konuşmasını dinleyeceğim.’ Churchill hoşnut, şoföre 100 pound uzatmış ve ‘üstü kalsın’ demiş. Bunun üzerine şoför sevinçle haykırmış ‘yemişim Churchill’i !! Emrinizdeyim efendim!’ (burayı ben kibarlaştırdım) *

Winston Churchill bütün 1930’lu yıllar boyunca İngiltere parlamentosunda yaptığı konuşmalarda Almanya’nın silahlanmasına ve Hitler’in ne kadar büyük bir tehlike olduğuna dikkat çekmiş ama ciddiye alınmamıştır. Savaşın başlamasından 2 gün sonra Kral tarafından Donanma Komutanı ve Savaş Bakanı olarak atanmıştır. İngiltere’nin ABD ve Rusya’yla beraber Nazi Almanya’sını yenmesinde büyük katkısı vardır.

2. Dünya Savaşı sonrası İsmet İnönü’nün bir yurt gezisinde karşısına bir çocuk çıkar ve ‘senin yüzünden ekmeksiz kaldık’ diye bağırır. İnönü de bunun üzerine çocuğa dönüp: ‘seni ekmeksiz bırakmış olabilirim ama babasız bırakmadım’ der.

İnönü, 50 milyon insanın öldüğü II. Dünya Savaşı’nda izlediği denge siyasetiyle savaşlardan zayıf düşmüş Türkiye’yi harbin dışında tutmayı başarmış, Hitler ve müttefiklerin bütün baskı ve casusluk faaliyetlerine göğüs germiştir.

Kıbrıs Fatihi Bülent Ecevit’in adının dağlara taşlara ‘Karaoğlan’ diye yazıldığı 70’li yıllardır. 8 ay Erbakan’la kurduğu hükümetin ardından Türkiye 1977’ye kadar MC hükümetleriyle yıpranmıştır. 1977’de %42 oyla yine tek başına iktidar olamayan Ecevit bir yandan Kıbrıs harekatı sonrası gelen ambargolarla boğuşurken, yağ-benzin-şeker kuyrukları almış başını giderken bir de Türkiye tarımı için önemli olan haşhaş ekimi konusunda da ABD’ye ciddi anlamda (öyle kolpadan, göstermelik değil) kafa tutmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca Atatürk’ten sonra belki de tek gerçek bağımsız ve milliyetçi siyaset izlemeye çalışan liderdir bana göre.

Bu saydığım üç liderin özelliği ekonomik buhran dönemlerinin ardından seçimlerde aldıkları yenilgiler (veya Ecevit örneğinde olduğu gibi askeri darbe) ve askeri/siyasi zaferlerin ekonomik sıkıntılar olduğu sürece halka fazla bir şey ifade etmediğidir.

Osmanlı İmparatorluğu askeri başarısızlıklardan ziyade ekonomik bir sistem yaratamadığı ve bilimden uzaklaştığı için çökmüştür. Fransa’nın daha 60 yıl öncesine kadar zulmettiği Cezayir’de dili konuşulur ve ekonomisinde büyük paya sahiptir. Aynısı eski Osmanlı toprakları olan Tunus, Libya, Fas ve Mısır’da da geçerlidir. İngiltere, Afrika’daki çoğu eski sömürgesi, Hindistan ve hatta binlerce kilometre ötedeki Avustralya’da hala ekonomik anlamda belli derecelerde söz sahibidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun yüzlerce yıl hüküm sürdüğü Balkanlarda Makedonya ve Bosna dışında iyi anıldığı bir yer herhalde yok. Bunun da nedeni sadece gittiği yerlerden vergi alması, adaletli olsa dahi herhangi bir refah yaratmaması, çağın gerisinde kalmasıdır.

Binlerce yıllık bir devlet geleneği olan Türklerde de bütün milletler gibi iktidarların geleceğinde ekonomik refah belirleyicidir ama adalet bile Ortadoğu’daki kabile devletlerinde olduğu gibi boğazından geçen lokmaya, bindiği arabaya, gittiği AVM’ye, yaşadığı eve kurban edilirse orada bir gelecekten söz edilemez.

* Baştaki anekdot Ot dergisi Mayıs sayısından alıntıdır.

Görkem Işık