Bir cuma hutbesi… Anısı.. Murat Ceylan’ın müthiş anısı ve gerçekler..

Bir cuma hutbesi… Anısı

Yıl 2001 – 2002 aytepe de bir dağevi işletiyoruz. Ortağım uzun sarı, ben uzun kahverengi saçlıyız.. Köylüler bizi sevmiyor, işlettiğimiz dağevine karşı duruyor, her hafta su borularımızı patlatıp, elektriğimizi kesiyor, bize köyden işçi dahi vermiyorlardı. İlk dönemde ciddi sıkıntılar yaşadık, hala o günleri hatırladıkça, kendimce üzülürüm. Yine moralimiz in bozuk olduğu bir perşembe gecesiydi, haftasonu grubumuz vardı ve işçiye, oduna kiralık ünumorga ihtiyacımız vardı ve tüm bunları kendi köyümüzden alabilmemiz imkansızdı. Ortağım artık resmen kahretmiş ve kışa girmeden, dağevini sahibine iade etmemiz gerektiğini, bu köyde kışı asla geçiremeyeceğimizi söylüyor, gitme arzusunu her gün tekrarlıyordu. O perşembe gecesi aklıma bir plan geldi ve ortağıma dönerek,

– Bırak o şarabı ve git yat, sabah duş alıp, köye gideceğiz, bu konu yarın çözümlenecek. dedim. Beni dinledi, gitti yattı. O Yatınca aldım kalemi kağıdı kendimce bir şeyler karaladım, bende gidip yattım. Sabah duşlarımızı aldık, köye indik, o yıllarda minik bir köy odası, çayhanesi vardı ve köyde bizi tek seven kişi de bu çay evini işleten, yaşlıca bir adamdı. Onun da bizi sevmesindeki tek neden; çay paralarımızı anında veriyor olmamızdan başka, hiç bir şey değildi. Neyse çay evine girdik, köylünün düşmanca bakışları altında çaylarımızı söyledik, cuma selası verilirken ben köylülerin duyacağı bir sesle selaya eşlik ettim, sela sonunda ortağı da alıp şadırvan da abdest aldım ve yeniden çay evine döndüm. Köylüler bizi şaşkın bakışlarla izlerken, ben ortağıma dönüp, gıybetin, dedikodunun ve önyargının ne kadar büyük bir günah olduğunu ayetler eşliğinde anlatmaya başladım, bu sırada köy imamı da çay evine gelmiş ve benim sözlerime destek vermeye başlamıştı. Bir süre sohbet ettik ve imama dönerek, ona nerede okuduğunu vss sordum, imam sorularıma içtenlikle cevap verdi, aynı eğitimleri aldığımızı öğrenince bize daha ılımlı yaklaşmaya başladı, oradaki asıl amacım sohbeti uzatmak, köylülere bizim hakkımızda ne kadar yanıldıklarını göstermekti. İmam ezanı okumak için yanımızdan ayrıldı, bende ortağımı alıp, imamın tam arkasındaki camideki en ön saffa yerleştim. Namaz başladı, benim ortak hayatında ne cami görmüş, ne başı secdeye varmış biri, özetle tam bir beynamaz. Çocuk ben ne yaparsam onu yapıyor, acemi hareketlerle kendince namaz kıldığını sanıyordu. Namaz bitti, cuma hutbesi başladı, cemaat kalabalık olunca hoca cemaate dönüp, beni işaret ederek;

– Bu cuma murat beyin açtığı sohbete devam edelim, gıybet, önyargı ve dedikodunun nasıl tövbesiz bir günah olduğunu konuşalım dedi. Cemaat gönülsüz de olsa imama uydu ve sohbet başladı, imam aydın bir adamdı ve benim aslında ne yapmak istediğimi gayet iyi anlamıştı. Bir ara bana dönüp,

– Hocam madem konuyu siz açtınız, buyurun hutbeyi de siz verin dedi. Olur dedim, imam indi kürsüye ben çıktım,akşamdan hazırladığım ” Gıybet ve tövbe ” isimli makaleyi okumaya ve köylüleri de interaktif olarak, bu vaazıma dahil etmeye başladım. Vaaz bitti, cemaat dağıldı, ortağı alıp tekrar çay evine girdim, imam geldi tebrik etti, köylüler imamı izledi, hepsi teker teker geldiler saygılarını gösterdiler vss vss… O gün o cami de yeryüzündeki en ufak atomu parçalamış ve üzerimizde olan tüm önyargıları yıkmıştık… Köylü artık ne istersek satıyor, işçi veriyor ve hatta odunumuza kadar kesip, dağevimize gönderiyordu… Kış başlarken ortak gitti, bende daha büyük bir dağevi kiralayıp, haftasonu misafirlerimizle birbirinden güzel etkinlikler yapmaya başladım. Köyden bir aileye ve iki gence sürekli iş verdim, köy veletlerine beleş bilgisayar dersleri verdim, tüm gıda alışverişini köylülerden yapmaya başladım… O yıl kış inanılmaz derece de zor geçti… Şuan bu yazıyı okuyan bir abim, kardan dolayı dağevine ulaşamayınca, ailesi için helikopter kiralama mı dahi istedi, Köy hizmetleri dağevimin yolunu sadece bir defa açtı, kar yolu yeniden kapattı ve ben haftalarca ne köye, ne de cumaya gidemedim. Bu haftalardan birinde imam mazeret iznine çıkmıştı ve cemaat imamsız kalmış, maalesef köyde de değerli bir zaat, hakkın rahmetine kavuşmuştu… İmam gitmeden önce

– Köyde acil bir ihtiyaç olursa, Murat hocaya rica edin, o gerekeni yapar, demiş. Dağevinde otururken köyden iki genç geldi ve durumu anlattılar,

– Olur elimden geleni yaparım dedim, gençlerle köye indik, cumayı kıldırdım, kısa bir vaaz verip, rahmetliyi toprağına kavuşturduk ve köydeki çay evine döndük… O günden sonra köy ahalisiyle aramızda çok güçlü bağlar oluştu, bu bağlarımız bugün bile devam eder, köyde adımı söylerseniz pek tanıyan olmaz ama hani şu uzun saçlı bir imam vardı ya? diye soracak olursanız, herkes hatırlar.. Malum; onların gözünde hala; derin hocayım.

Sevgilerimle… Hayırlı Cumalar.

Murat Ceylan
https://www.facebook.com/groups/sersericebireylemdi/