Beşiktaş’ın 116, Çanakkale Destanının 104’üncü yıl anısına, Göksel Duyum’un Çanakkale’de şehit olan Beşiktaşlı futbolcular yazısı

Beşiktaş’ın 116, Çanakkale Destanının 104’üncü yıl anısına, dostumuz Göksel Duyum’un harika yazısını sizlerle paylaşmak istedim.

#ÇanakkaleGeçilmez
#18martcanakkalezaferi
#18MartÇanakkaleDestanı

Duman ve is nedeniyle, kedidilini andıran yarımadaya güneş tam 2 saat geç doğuyordu. Her top patlayışında zeytin ağaçlarına yuva yapmış kırlangıçlar fırlıyordu gökyüzüne.
Saroz körfezinden boğaza doğru esen tatlı bahar rüzgârı ayçiçeği tarlalarından aldığı mis kokuyla insan leşi ve barut kokusunu yarımadanın içlerine kadar girmesini engelliyordu.
Boğaz tarafında ve Saroz ‘un bitiminde yedi milletten beş yüz bin can kendi hayatlarının değil, ulus tarihlerinin gözyaşlarıyla anımsanacağı bir boğazlaşma yaşıyordu.
Yedi milletten kurulu metal iskeletli yabancılar hayatlarında ilk kez karşılaştıkları bir havayı koklarken, bir milletin yoksul çocukları onlara geçit vermemek için şan ve şereflerinden başka bir de vatan sevdalarından yalnızca şehit oluyorlardı.
Hicaz’da, Kafkasya’da, Galiçya’da ve burada. Yaşanacak onca aşk, anı ve tat varken onları ölüme kaçıran yalnız şehit olma dürtüsü olamazdı herhalde.

Boğaza bakan topçu tabyalarında İstanbullu iki genç ayrı siperlerde sıranın kendilerine gelmesini bekliyordu. Çavuş tepenin yamacından seslendi “Şair Asım, Topçu Rıdvan”. Eğilerek Şair Asım çıktı siperden, onu Rıdvan takip etti. Çerkez Çavuş iri parmaklarıyla tuttukları tepenin ardını işaret etti: “Gidin ayçiçeği sapı toplayın, odun bitti, karavana kaynamıyor”.

Çerkez çavuş ne olursa olsun tepenin ardındaki zeytin ağaçlarını kestirmiyordu. Hem “Asırlık zeytin ağaçlarını kesmek, bu sıkıntıda bile olsa yakmak, bu toprak için savaşanlara yakışmaz” diyordu. Haklıydı, ama asıl nedeni çavuşun hicazdan kalma yarası ardına gizlediği yufka yüreğindeydi. Hicaz çöllerinde ağaçsızlık nedir biliyordu. Hicaz’da yalnız hurma yemekten vitaminsiz kalmaktan dökülen arka dişlerinin boş yerlerinde dolaştırdı dilini.

Ninesinin kucağında masal dinlerken ocakta yanan zeytin dalları geldi aklına. Zeytin ağacı ocağın hararetiyle birden bire yanmaz, önce odun kısmından gözyaşına benzer sıvı boşalır ve yavaş yavaş yanar. Bu yüzdendir ki Çerkez çavuş zeytin ağacının yanmasına dayanamaz, yetim büyüdüğü çocukluğuna ağlayan ocaktaki zeytin ağaçları gelir aklına.

Şair Asım ve Rıdvan tepenin ardına geçtiler. Bir sigara içimlik yoldan sonra ayçiçeği tarlasının içinde buldular kendilerini. Güneş tepelerinde, boylarınca ayçiçeklerinin arasında iki adamın yürüyüşü sarı denizlerin dalgalanmasına benziyordu. Kurumuş gövdeli ayçiçeği aralarken futbol topu büyüklüğünde bir süs kabağına takıldı Rıdvan’ın ayağı. Eğildi, kurumuş sapından söktü. Asım’ı çağırdı; “Gel bakalım büyük futbolcu, göster maharetlerini bakalım” dedi. Şair Asım oyuncak bulmuş çocuklar gibi sevindi. Akaretler ’deki Osmanağa konağında M. Ali Fetgeri’nin onlara verdiği ilk futbol topunu anımsadı. Dile kolay tam 3 yıl çaputlarla top oynamışlar, İngilizlerden aşırılan ilk toplarıyla futbol aşkları depreşmişti. Henüz kurulan Beşiktaş futbol takımında sağ iç oynuyordu, geleni geçeni yeniyorlar, İstanbul’da rakip tanımıyorlardı. İstanbul dışında ilk turnuvaları olacaktı ki Çanakkale’ye kendi isteğiyle askere yazılıp gelmişti.

“Sıkı dur lan Rıdvan” deyip asıldı topa, ama içi boş süs kabağı vurduğunun aksine yalpalayarak zeytinliklerin oraya kadar gitti. Rıdvan kahkahayı bastı, “Ulan bide futbolcu diye geçinirsin kova Beşiktaşlı” diye takıldı. Asım kabiliyetsizliğine değil de, Beşiktaş’a kova demesine sinirlendi. Rıdvan’ın üstüne atladı ve ayçiçeği tarlasında iki can arkadaş yuvarlanmaya başladılar. Tepenin ardında süngü süngüye Azaklarla boğuşan Mehmetçikler, Ayçiçek tarlasında yuvarlanan Mehmetçikler. Ölümde bu gençler için oyun kadar olağandı ve yaşamak kadar ölmek de anlamını yitirmişti, zamandan soyutlanmış Gelibolu Yarımadası’nda çarpışan genç insanlar için.

“Yok oğlum kabak çok hafif ondan doğru dürüst gitmiyor” dedi Asım. “Kolay” dedi Rıdvan ve tepe yerinden oyduğu boşluğa saplarını kopardıkları ayçiçekleri sokuşturdu. Kabak ağırlaşmıştı ama vurdukları yer eziliyordu. Asım potininin delik yerini kapatmak için sardığı çaputu çıkardı ve kabağa sardı. Zeytin ağaçlarından dökülen zeytin taneleriyle dikiş yeri izi çizdiler çaputun üstüne. Harikulade bir futbol topu çıkmıştı ortaya. Tek sorun topa vurdukça, ayçiçeklerinden dökülen çekirdeklerin çıkardığı sesti. Zaten toprağı dahi titreten top seslerinin yanında bu ses duyulmuyordu bile.

Ayçiçek saplarıyla kaynayan karavana ile bulamaçlarını yiyen askerler arasında Rıdvan ve Şair Asım’ın yaptıkları futbol topu konuşuluyordu. Kısa sürede takımlar bile kuruldu. Binbaşı ikna edildi. Nöbeti olanlar hariç akşamüstü maç yapılacaktı. Herkes ertesi günü ancak bayram çocuklarının yaşayabileceği bir sevinçle beklemeye başladı.

Öğlen vakti kaleler kuruldu, sahanın sınırları belirlendi. Rütbeliler ile erlerden kurulu iki takım ve onları seyreden yüzlerce kişi yaşadıkları acıları unutmuşlar, aylardır gülmeyen yüzleri nurlanmıştı. Rütbeliler ilk başta üstleri giyinik, erler çıplak oynayacaktı ama Şair Asım’ın giydiği siyah beyaz çubuklu BJK forması öylesine güzel gözüküyordu ki kıyamadılar ve rütbeliler üstlerini çıkardılar. Şair Asım mükemmel goller attı, maç berabere bitti. Erler komutanlarının ellerini öptüler. Şair Asım’ı çakır gözlü Selanikli Paşa çağırdı yanına. Asım bu derin mavi gözlü adamın yanında eğilip ellerini öpmek istedi. Adam tuttu Asım’ı ve alnından öptü.

Birliğe geri döndüklerinde cephe komutanı kimsenin beklemediği bir hüzünle karşıladı onları. Yarın sabahla beraber taarruz emri gelmişti. Bu haber bile kazanılan moralle koymamıştı erata. Gece boyu Asım’ın attığı goller konuşuldu birlikte.

Kuşluk vakti boy abdestleri alındı, topluca namaza duruldu. Taneli çavdar ekmeği ile çorba dağıtıldı herkese. Çakır gözlü paşa birliği karşısına aldı ve süngü tak emrini verdi. Hiç konuşmayacak gibiydi ama ağzından şu sözcükler bağırırcasına döküldü: “Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum.”

Siperlere girildi. Salavatlar getiriliyordu hep bir ağızdan. Titreyen parmaklardaki yüzükler mataralara vuruyordu, tıkır, tıkır. Şair Asım ve Rıdvan yan yana bekliyorlardı. Asım birden doğruldu. Kütüklüğünü çıkardı. Rıdvan korktu, kaçıyor sandı Asım’ı. Asım üstlüğünü de çıkardı. Rıdvan gülmeye başlamıştı. Asım sanki maça gidiyor gibi siyah beyaz çubuklu BJK forması ile kalmıştı. Formanın üzerine kütüklük ve sırt çantasını bağladı. Tüfeğini çapraz astı ve bal kabağından yaptıkları topu eline alarak beklemeye başladı. Rıdvan’ı bir gülme aldı, sarılıp helalleştiler.

Hücum borusunun tiz sesi duyulduğunda ilk fırlayan Şair Asım oldu. Birkaç adımı hızlıca atıp elindeki topa öyle bir vurdu ki top olduğu yerden mermi gibi havaya yükseldi. Asım’ın arkasından fırlayanlarla birlikte birkaç adım atamadan ciğerlerine mermiler dolan Mehmetçikler birkaç saniyede yere serildiler. Çerkez çavuş, Rıdvan ve Asım en önde vurulmuşlardı ve Asım sırt üstü yığılmıştı toprağa.
Kanlar süzülürken siyah beyaz formasından şehadet getirmeye çalıştı, ama olmadı.
Açık gözbebeklerine, aynı anda havada parçalanan futbol topundan arta kalan ay çekirdekleri dökülüyordu.

Bugün Beşiktaş’ta Şair Asım Sokağı’nın adı, Çanakkale destanında şehit düşen Beşiktaş futbol takımının sağiç oyuncusu Şair Asım’dan gelmektedir. 
Ve ben her Gelibolu’ya gittiğimde kendimi Ayçiçek tarlalarının içine atarım, belki bir süs kabağı da ben bulabilirim umuduyla.

Göksel Duyum

Kaynak kişi: Fuat Çimen

Facebook