Halit Beyi takdimimdir !.. Cemil Özyıldırım Halit Çelikbudak’ı böyle yazdı

Halit Beyi takdimimdir !..

Hürriyet Gazetesinin eski ve yeni çalışanları, hadi biz gazeteciler diyelim, Halit Çelikbudak’ı ne kadar tanıyoruz?.. ‘’Vallahi pek tanımıyoruz’’diyorsanız” büyük kayıp. Sadece Hürriyet çalışanları için değil, gazetecilik mesleğini yapanlar için de aynı ‘’kayıp’’ kelimesi geçerlidir. Halit Çelikbudak, ‘’duayenlik’’ yakıştırmasını bir tarafa bırakın, bu mesleğin akademisyenidir. Onu tanımamanın nedeni, mesleğini yurt dışında yapması, 1986’da adım attığı Almanya’daki Hürriyet İnternational Şirketinde Avrupa Yayın koordinatörlüğünü ve Yurt Dışı Yayın Yönetmenliğini üstlenmesi, editörlükten tutunda yazı işleri müdürlüğüne kadar, Avrupa baskılarında önemli mevkilerde ve görevlerde bulunması gösterilebilir. Sözü uzatmayayım, ben de iki dönem hesabı ile 18 sene Hürriyet Gazetesinde çalışmama rağmen, Çelikbudak’ı maalesef tanımayanlar arasındayım. Ancak Hürriyet Gazetesinin, emektarlarından değerli meslektaşım Orhan Can’ın’’Arka Güvertesi’’nde 20 Kasım 2018’de ‘’Gazetecilik’’ üzerine yazdığı o nefis bir yazısını okuyunca, Halit Çelikbudak’ı sizlere takdim etmek gereğini duydum.

Halit Çelikbudak kimdir?

23 Ocak 1954’te Bursa’da doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Makine Mühendisliği Bölümü’nü M.Sc. diploması ile bitirdi. Daha sonra Almanya Stuttgart Üniversitesi Makine Fakültesi Enerji Makineleri Kürsüsü’nde, Ord. Prof. Dr. Jakob Wachter’in yanında doktora çalışmalarına başlayan Halit Çelikbudak, aynı üniversitede öğretim görevlisi olarak çalıştı.1986 yılında Almanya’daki Hürriyet International şirketine katılarak Hürriyet gazetesi Avrupa baskılarında görev aldı. Editörlük, haber müdürlüğü, yazı işleri müdürlüğü, Hürriyet Avrupa yayın koordinatörlüğü ve Hürriyet yurtdışı yayın yönetmenliği görevlerinde bulundu. Kitap danışmanı Nalan Çelikbudak ile evli olan Halit Çelikbudak’ın iki kızı var. Almanca ve İngilizce bilen Halit Çelikbudak, Uluslararası Basın Kulübü’nün yanı sıra Avrupa’da birçok meslek kuruluşunun da üyesidir.

Avrupa Hürriyet’te bir süre ombudsmanlık yapan Halit Çelikbudak, 2008’den itibaren Avrupa’daki Alman ve Türk büyük şirketlerin CEO’ları ile haftada bir “Ekonomi Sohbetleri” adıyla köşe yazarlığı yaptı. Türkiye’de Referans gazetesinde “Avrupa’da Başarıya Koşanlar” adlı köşesinde Avrupa’daki başarılı Türkleri yazdı. Türk-Show televizyon kanalında “Basın Kulübü” adlı programı hazırlayıp yönetti. Türk-Alman diyaloğunu destekleyen Genç Preis ile Avicenna adlı saygın ödüllerin jüri üyesi olan Halit Çelikbudak, Almanya’nın Hessen Eyaleti’nde, Başbakanlık, Hessen Eyalet Kültür Bakanlığı ile birçok vakıf tarafından desteklenen ve Almanya’da Önel Verlag tarafından yayınlanan ‘’50 Portre’’, Almanya’ya göç serüvenini anlatan göçmen gençlerin eğitimi üzerine çalışmalar yapan bir eğitim derneğinin başkan yardımcılığını yürütüyor. Avrupa Türk Gazeteciler Cemiyeti tarafından Yılın Haberi Ödülü’ne layık görülen Halit Çelikbudak’ın, 2013 yılında ‘’Umuta Yolculuk’’ ve Türk gazetelerinin Avrupa macerasını konu alan ‘’Beyaz yerler siyah olacak’’ adlı kitapları bulunuyor..

Halit Çelikbudak’ın işte o yazısı:

Digital çağda gazeteler / gazetecilik

‘’ İnsanın gözü ancak bildiği ve anladığı şeyi görür.
Ancak daha derin bilgi ve kültürün bize gösterdiği şeyi,
önümüzde durduğu halde görmemiş olabiliriz.’’.Johann Wolfgang Von Goethe

Önce biraz tarih… Yıl 1840… Bir yıl önce yani 3 Kasım 1839’da Tanzimat fermanı Gülhane’de okunarak halka arz olunmuş. Dönemin Dış İşleri Bakanı Mustafa Reşit Paşa, yapılacak yenilikler sayesinde, devletin iç işlerinde rahatlayacağını ve çöküşten kurtulabileceğini düşünmektedir. Bu fermandan sonra hummalı bir çalışmaya giren Mustafa Reşit Paşa hükümeti, aldığı bir mektupla şok olur. Bu mektup Avusturya Başbakanı Klemens von Metternich tarafından gönderilir. Mektup şöyle;
“İmparatorluk günden güne zayıflamakta ve çökmektedir. Bu bir gerçektir. Gizlenmesi mümkün olmayacak kadar açıktır. Bir an önce bunu masaya yatırıp çöküş sebepleri ve çöküşün nasıl durdurulabileceği hususunun tartışılması gerekir.’
* * *
Avusturya Habsburg Monarşi’sine kırk yıl hizmet eden bu devlet adamının işaret ettiği konu, yazılı basının yaklaşık 180 yıl sonra bugün yaşadığı durum ile birebir paralellik arz ettiği aşikar. Detaylandırmaya gerek yok. Konumuz tarih de değil. ‘’Kimse gazete okumuyor, gazetelerin tirajları hızla düşüyor.’’ Bu gibi sözleri son yıllarda sıkça duyuyoruz. Teknolojinin baş döndürücü hızı karşısında artık kağıda basılı gazetelerin, giderek ‘out’ olduğu, sıkça dillendiriliyor. Nasıl dillendirilmesin?… 1800’lerde ABD Başkanı Abraham Lincoln’un ölümü, İngiltere’de tam 12 gün sonra duyuluyor. Şimdi öyle mi?. Dünyanın herhangi bir yerindeki olay, birkaç dakika sonra dünyaya yayılıyor.
* * *
Hürriyet Avrupa’nın merkezi Almanya’nın Hessen Eyaleti’nde. Yıllar önce Hessen Eyaleti Başbakanı Volker Bouffier ile eyalet başkenti Wiesbaden’deki makamında sohbet ediyorduk. Alman meslektaşlarımlarla birlikte. Konu bir ara göç, iltica gibi konulara geldi. Dostluğumuz hala süren tecrübeli politikacı olan Başbakan Bouffier’in dediklerini şimdi bile aklımda:
‘’Bir konuda dikkatli olalım. Aman yanlış anlaşılmaya mahal vermeyelim. Şimdi burada rahatça sohbet ediyoruz. Ama sizin buradan çıkıp internette, bloglarınızda vesaire yazacaklarınız, belki de dakikalar içinde sonra örneğin Afrika’nın en ücra köşelerinde okunacak.’’
İşte yazılı basının karşılaştığı rekabet bu. Gutenberg’in matbaayı icat etmesi gibi, geri dönüşü olmayan bir aşamadayız artık. Fransız gazeteci Bernard Poulet “internet sadece bir teknoloji değil, aynı zamanda bir ideoloji” diyor. İnternetin ortaya çıkardığı yeni iletişim sistemi, yeni bir kültürü ve ideolojiyi biçimlendiriyor. Kağıt gazetecilikte en popüler tartışmalardan biri de, gazetelerin ömrünün ne kadar süreceğidir. Bu konuda ortak bir görüş yok. Zaten olamaz da…
* * *
Almanya’da uzun yıllar gazeteciliğin her kademesinde çalıştım. Bir dönem Hürriyet gazetesinin Avrupa baskılarını yönettim. Birçok sektördeki gelişmeleri, sektörlerin yok olmalarını veya yaşadıkları dönüşümleri aktardık. Şimdi sıranın görev yaptığımız sektöre, yani gazetelere geldiği ortada. Gazeteciler artık izleyici, gözlemci değil. Bu dönüşümün bizzat aktörleri. Özellikle 2000 yılından sonra günlük gazete satışları, yılda yüzde 15 gibi bir hızla düşüyor. Gazetelere ömür süreleri biçiliyor. Tahminlere göre, ABD’de ve İngiltere’de 2020’de, Almanya’da 2030’da, Türkiye ve Rusya’da 2036’da kağıt gazete son bulacak. Dünyada son gazete 2040 yılında basılacak…
* * *
Dünyaca saygın, 126 yıldır yayınlanan International Herald Tribune (IHT) gazetesi 13 Ekim 2013’de son kez yayınlandı. 13 Ekim’de gazetenin baş makalesi “Gazetenin ömrü ‘’The Life of a Newspaper” idi. Baş makaleyi yazan Serge Schmemann şöyle diyordu:
“Bu IHT’yi son okuyuşunuzdur. Eğer bir gün torunlarımız tavan arasında bu gazeteyi buldukları takdirde, dönemimize ait ilginç şeyleri okuyacaklarına sevinmeliyiz”.
Schmemann sanki yazılı basının bir gün biteceği işaretini veriyor gibiydi.
* * *
Gazeteler için hep ‘tarihin taslakları’ nitelemesi yapılır. Çünkü yazılı basın, tarihçilere ham malzeme kaynağı veya Fransızca deyimiyle “la petite historie”, yani “küçük tarih” olabilir. Tarihçiler gelecekte bu ham malzemeler arasındaki bilgileri araştırır, yorumlar değerlendirebilir. Bu malzemeler tarihçiler için önemli birer kaynaktır. Çünkü bu malzemelerin sahipleri olayların tanıklarıdır. Bu malzemelerin tümünün belki de mutlak gerçeği yansıttığı iddia edilemez ama, bunların sayısı arttıkça gerçeği görmek o kadar kolaylaşır. Yazılı basını sona ermesiyle bu görev ne olacak?. İnternetteki bilgiler bu görevi üstlenecek mi bilinmiyor…
* * *
Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök 27 Haziran 2006’da köşesinde “Ukala aydınlara ithafımdır” başlığıyla bir yazı yazdı. Özetle şöyle diyordu. “Türk basınının trajları yükseliyor. Satılan günlük gazete sayısı 4,5 milyonu buldu. Pazar günü bu rakam 5,5 milyona ulaşıyor. İtalya’da 5,5, Fransa’da 8, İspanya’da 5-6 milyon gazete satılıyor Yani İngiltere, Almanya ve kuzey Avrupa ülkelerini bir kenara bırakırsanız, Türkiye’de gazete satışı çok iyi. Her 1000 kişiye düşen gazetede durum şöyle:
‘’Türkiye’de 163 gazete. Fransa 160, Polonya 132, Hırvatistan 116, İtalya 114, İspanya 112, Bulgaristan 92, Portekiz 68, Yunanistan 67. ”
Özkök’e göre her şey güllük gülistanlık. Şimdi Özkök’e sorsanız “O rakamlar 2006 yılına aitti.Aradan 12 yıl geçti. Durum değişti” diyebilir. Belki de haklı. Zaten Özkök yayın yönetmeni de değil. Böyle rakamları dans ettirip durumu pembe göstermeye de artık ihtiyacı yok. Ama 2000 yılından beri gazete satışlarının yılda yüzde 15 gibi bir hızla düşüyor olması, gelen tehlike onu pek fazla ilgilendirmemiş gibi gözüküyor.
* * *
New York Times’ın rakibi The Washington Post, 5 Ağustos 2013’te 250 milyon dolara Amazon’un sahibi Jeff Bezos’a satıldı. Aynı gün Boston Globe gazetesi 70 milyon dolara satıldı. Halbuki New York Times Grubu, Boston Globe gazetesini 1993’te 1.1 milyar dolara satın almıştı. New York Times’i alan Bezos, yazılı basının 20 yıl daha devam edeceğini düşünüyor. Jeff Bezos’a göre, bir süre sonra dijital gazetecilik geçerli olacak.
* * *
Almanya’da da Axel Springer Grubu, gazetelerinin, dergilerin çoğunu elinden çıkardı. Hatta gazeteleri ve dergileri satın alan gruba bir de kredi açtı. Axel Springer Grubu, hızla dijital yayıncılığa doğru yelken açtı. Bir haber televizyonunu da bünyesine katarak dijital yayıncılığı görüntülü haber ile destekliyor. Sanıyorum yazılı basının bu haliyle akıbeti kaçınılmaz sona doğru gidiyor.
* * *
Digital devrimin baş döndürücü hızı artık sanki yazılı basına gerek olmadığı işaretini veriyor. Gazetelerin yok olmasıyla ilgili tarihler değişebilir ama değişmeyecek olan bir şey varsa o da şudur. Medya grupları hızla değişime ayak uydurmamaları halinde gazetelerin bu haliyle ne sahiplerinin çocuklarına, ne torunlarına, ne gazetenin ortaklarına, hissedarlarına kalmayacağıdır. Tabii bu arada medyada yaşanan bu değişim içinde en fazla sorgulanan aktörlerin başında da hiç kuşkusuz “gazeteciler” geliyor. Gazetecilik de güven kaybı yaşıyor. Gazetecilik artık şişik egolu insanların sultasından çıkıp özgüvenli insanların mesleği olmak zorunda.

Benim NOT’um:

Bana satılmış bir medya ver, sana cahil bir toplum sunayım. Joey Goebel

Cemil Özyıldırım