Bir “dallamalık” öyküsü.. Sene 1989.. Orhan Can ve şoför Mevlüt Abi’yi nasıl kurtardık! Ersin Turan yazdı

Bir ”dallamalık ” öyküsü…  Geçen akşam Orhan Can ile face’den yazışırken seninle ilgili bir anıyı yazacağım ne zamandır aklımda demiştim..
O da yaz bakalım ‘’yapmıştırım yine bir dallamalık’’ dedi.
Kıyısından köşesinden şöyleydi böyleydi dedim ‘’hatırlamadım’’ dedi.
Olay gazete gazetesindeyken geçmişti…
Ben haliyle polise bakıyordum ve Gayrettepe’de 2. Şube’de duruyordum.
O dönem İstanbul Polisi ile çok iyi diyaloglarımız vardı…
Özellikle kulakları çınlasın Asayiş Şubede palabıyıklı Basri Çiftçi müdürdü..
Halen görüşürüz kendisiyle.. Çok sevdiğim eski polis müdürlerinden biridir. Gerçi emekli oldu ama değerli biriydi. Anlatacağım olayda da büyük rolü var…
Galiba kış aylarıydı akşam üzeri Şubeden Cağaloğlun’daki, binamıza gelmiştim.İstihbarat servisi yani bizim odamız dördüncü kattaydı. Özkan abi “Ne haber var mı bişey’’ dedi.. “Yok abi sakin’’ dedim.
O sırada polis telsizi asayiş kanalı 45’li kodlarda hararetli konuşmalar geçmeye başladı.
Rahmetli Rıfkı baba “Bi dakka bi dakka’’ diye zıp zıp zıplıyordu yerinden.
Anladım ki Asayiş Şube gasp ekipleri bir aracı takip ediyorlar ve aracın içerisindekilerin Siyasi Şubeyle bağlantılı kişililer olduğunu bildiriyorlardı.
Galata köprüsü üzerinden Karaköy istikametine doğru aracı takip ettiklerini ve diğer kısım ekiplerinin önlem alıp bu aracı durdurmalarını istiyordu.
Merkezde çatışmaya mahal vermeden aracın alınmasını istiyor ve anonslara müdür konumunda kişilere katılmıştı. Bu sırada Özkan abi “Orhan Can dışarıda, haber verin” dedi.. Sadece dedi..
Tam o sırada yine Asayiş Ekipleri bir anons daha geçmeye başladılar.
Terör Şube kriptoya geçiyordu anlayamıyorduk ama asayiş kanallarını net olarak dinliyorduk.
Geçen anonsta polis, takip ettikleri şüpheli aracın peşinde de 34 XX XXX Reno SW yanılmıyorsam yeşildi bir araç olduğunu, bu araçta da iki kişi olduğunu, bu araç üzerinde de ekiplerin dikkat etmeleri isteniyordu..
Ben plakayı duyunca anında sıçradım.
Özkan Abiye koştum.
“Abi Orhan hangi araçla gitti’’ dedim..
Mevlüt Abiyle gittiğini söyledi..
Plakası anons edilen araçta bizimkiler vardı.
O zaman cep telefonu yoktu.
Orhan gittiği işten merkeze dönerken geçen anonslardan içerisinde “şüphelilerin” olduğu aracı fark ediyor ve takılıyor peşlerine.
Araç aynı zamanda polis takibinde olduğundan, polisle teröristlerin aracı arasına bizimkiler de girmiş..
Orhan telsizi kapatmış mıydı yoksa ulaşamadık mı onu hatırlayamıyorum.
O sırada aklıma İkinci Şube Müdürü, Basri Çiftçi’yi aramak geldi.
Hemen ulaştım benim telefonlarımı hiç geri geri çevirmezdi Basri Müdür.
“Abi durum böyle böyle ekiplerin takip ettiği ve anonslarda geçen 34 XX XXX plakalı reno bizim gazetenin görev aracı İçinde de Orhan Can var’’ dedim ve Basri Abi mesajı aldı.
Anında anonslar değişti.
“İkinci araç basın aracı” falan filan denildi.
O akşam bir olayı önledik..
Öbür araç Dolmabahçe’de vukuatsız durdurulmuştu.
Burada anlatmak istediğim bizim Orhan Can her zamanki gibi kahramanlığa soyunmuştu.
Ve kendi tabiriyle yapmıştı yine bir “dallamalık”..
Ama bizim uğraşılarımızdan gazeteye gelince haberi olmuştu.
İşte, biz böyle gazetecilik yapıyorduk.
Leb denilince leblebiyi kapıyorduk.
Ulan bi yandaş olamadık…

Ersin Turan

Ersin Turan

Orhan Can